Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 18219 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 15766 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi : Şırnak Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTarihi : 02.04.2015No : 2012/379-2015/185Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, 27.05.2015 günlü hükmü davacı vekili temyiz etmiş, ise de; davacı vekilinin temyiz talebinin süresinde olmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-Hükmün tefhiminin, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3'üncü maddesi uyarınca 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 489'uncu maddesinin yollamada bulunduğu, aynı Kanunun 388'inci maddesindeki unsurları içerir biçimde yapılmadığı gibi Anayasa Mahkemesi'nin 2012/1034 bireysel başvuru numaralı talep konusunda verdiği, 10 Mayıs 2014 tarihli ve 28996 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20.03.2014 tarihli kararında yer alan “...başvurucuya ilk derece mahkemesi kararının gerekçesini bilerek ve bu gerekçeye karşı iddialarını sunacak şekilde temyiz başvurusu yapma imkânı verilmesinde hukuki yarar bulunduğu...” şeklindeki gerekçe de dikkate alınmak suretiyle; 28.5.2015 tarihinde tebliğ edilen kararın, davacı vekilince süresi içerisinde 27.5.2015 tarihinde temyiz edildiği nazara alınarak Mahkemece, verilen ve süresinde temyiz edilen, temyizin reddine dair 2.4.2015 tarihli Ek kararın BOZULMASINA,2-İşin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Davalı işyerinde şöför olarak 15.4.2005-7.7.2007 tarihleri arasında aralıksız çalıştığını iddia ile bu tarihler arasında geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun “Prim Belgeleri” başlığını taşıyan 79. maddesinin onuncu fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak (5) yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç ./... toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Fıkrada öngörülen hak düşürücü süre uygulamasında, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak (5) yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir. Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede, 7.7.2007 tarihinden itibaren (5) yıl içerisinde açılan işbu davada blok çalışma iddiası karşısında talep edilen dönemler yönünden hak düşürücü sürenin geçmediği belirgindir. Ayrıca 506 sayılı Kanunun 79. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır. İnceleme konusu davada, mahkeme, 2007 yılına kadar talep edilen hizmetin hak düşürücü süreye uğradığı ve 2007 yılı için işyeri tescili olmadığı, hizmet bildirimi yapılmadığı, çalıştığına dair delil elde edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ise de, dosyada yer alan bilgi ve belgeler karar vermeye elverişli görünmemektedir. Bu bakımdan; dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının çalıştığını iddia ettiği 73 AD 938 plakalı aracın davalı adına kayıtlı olduğu, davacının söz konusu aracı kullanırken terör örgütü tarafından yola döşenen mayının patlamasıyla 9.7.2005 tarihinde kaza geçirdiği, özürlü kaldığı, yapılan soruşturmada araçta olay anında tarlada çalıştırılmak üzere işçilerin taşındığı, araçta bulunan işçilerin ceza soruşturması kapsamında beyanlarının alındığı, kazanın iş kazası olup olmadığı yönünde tahkikatın devam ettiği, davacı adına uyuşmazlık konusu dönemde trafik cezası kesildiği, ceza kesilen 73 AL 465 plakalı aracın kim ait olduğu davalı ile bir bağlantısının olup olmadığının belirlenmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece, yapılacak iş, talep edilen tüm dönem yönünden hak düşürücü sürenin geçmediği dikkate alınarak, trafik cezası kesilen aracın sahibi ve davalıyla ilişkisinin olup olmadığı tespit edilmeli, gerekirse araç sahibinin beyanlarına başvurulmalı, davanın niteliği gereği kamu düzenine ilişkin olduğundan itilaf konusu dönemde 9.7.2005 tarihinde meydana gelen olaya ilişkin varsa iş kazası tahkikat dosyası celp edilmeli, olay anında araçta taşınanlardan yeteri kadarı tespit edilerek çalışma olgusuna yönelik beyanlarına başvurulmalı, dinlenen tanıkların anlatımları karşılaştırılmalı, varsa çelişki giderilmeli, davacının Şoförler ve Otomobilciler Odasında kaydının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, davalıya ait vergi, oda ve esnaf kayıtları varsa celp edilmeli, aynı çevrede faaliyet yürüten ve davacının çalışmasını bilebilecek durumda ../... olan başka işverenler ve çalışanlar yöntemince saptanarak tanık sıfatıyla dinlenilmeli, davacının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu, çalışmanın varlığı ve kesintili olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istem halinde temyiz harcının davacıya iadesine, 02.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.