Mahkemesi : İş Mahkemesi Dava, haczin kaldırılması istemine ilişkindir.Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davalı Kurum tarafından davacının temsil ve ilzama yetkili kişisi olduğu bildirilen dava dışı limited şirketin prim borcu nedeniyle başlatılan icra takibinden dolayı davacının SSK'dan aldığı yaşlılık aylıklarına konulan haczin kaldırılması talep edilmiş, mahkemece, davacının sorumlu olduğundan bahisle haczin kaldırılması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava konusu 26.07.2010 tarihli haciz bildirisinin, 12 adet dosyaya ilişkin olup, 23.500,00 TL prim borcunu içerdiği, dosya içeriğinde ise, davacı adına düzenlenen 3 adet ödeme emrinin bulunduğu ancak tebliğ edilip edimediğinin de anlaşılamadığı tespit edilmiştir. a)Davacının temsil ve ilzama yetkili kişisi olduğu şirketin prim borcundan dolayı, yaşlılık aylıklarından cebren tahsile geçmeden önce, 6183 sayılı Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının, “ödeme emri” nin, tebliğ edilmesi yasal zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için davacı hakkında bir “ödeme emri” çıkarılmadan haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması Kanuna aykırıdır. Bu nedenle öncelikle yapılacak iş, davacının yaşlılık aylıklarına konulan haczin dayanağı olan takip dosyalarından gönderilmiş ödeme emrinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı, ödeme emri tebliğ edilmemiş ise, davacı hakkında kesinleşmiş bir takip bulunmadığından yapılan haciz işleminin yasal dayanağı bulunmadığından, haciz işleminin iptalinin yerinde olacağı açıktır.b)Davacı adına ödeme emri tebliğ edilmiş ve takip kesinleşmiş ise;Sosyal güvenlik, niteliği gereği kamu hukuku alanına girmekte olup, hayatın çeşitli sosyal riskleri karşısında topluma, insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyi sağlamayı amaçladığından, ücretler ile, sigortalıların ve ölümleri durumunda hak sahiplerinin sosyal sigorta haklarının dokunulmaz olması sağlanarak, ücret ve sosyal sigorta yardımlarınınolanaklı olduğu ölçüde, anılan kişilerin ellerine geçmesi ve kendileri ile geçimini sağlamak zorunda olduklarının gereksinimlerini sağlamaları için kanun koyucu tarafından bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda; davanın yasal dayanağı olan, “Sigorta yardımlarının haczedilemeyeceği, yanlış ve yersiz ödemelerin tahsili” başlığını taşıyan, “Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları dışında haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez.” hükmünü içeren 506 sayılı Kanunun 121’inci maddesinin birinci fıkrası, 06.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunun 17’nci maddesi ile değiştirilerek, anılan fıkraya “nafaka borçları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve bu Kanunun 80’inci maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar” ibaresi eklenmiş, böylelikle, Kuruma, alacakların 80’inci maddeye göre takip ve tahsilinde aylıklar üzerinde haciz işlemi uygulayabilme olanak ve yetkisi verilmiştir. Diğer taraftan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 01.10.2008 günü yürürlüğe giren, “Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı” başlıklı 93’üncü maddesinde de, sigortalıların aylıklarının, 88’inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile, nafaka borçları dışında haczedilemeyeceği hüküm altına alınarak kanun koyucu tarafından aynı yaklaşım sürdürülmüştür. Her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu, kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememesi, eş deyişle geriye yürümemesidir. Kuralın istisnalarından birini, geçmişe etkililik konusunda ilgili kanunda açık hüküm bulunması oluşturduğu gibi, öğreti ve uygulamada, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar ile yargılama hukukunu düzenleyen kanunların da geçmişe etkili olacakları, dolayısıyla, sözü edilen kuralın istisnaları arasında bulundukları kabul edilmekte olup, belirtilen yasal değişiklik, anılan istisnalardan herhangi birinin kapsamında bulunmamaktadır.Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde, davacı hakkında kesinleşmiş bir ödeme emri ve takip bulunup bulunmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre haciz bildirisinin düzenlendiği 26.07.2010 tarihi itibarıyla yürürlükte olan, 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesine göre irdeleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendireme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davacıya iadesine, 26.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.