Mahkemesi : İş Mahkemesi Davacı, ... sigorta sicil numarasının kendisine ait olduğunun tespitini, 02.09.2009 tarihli borçlanma isteminin kabulünü, borçlanmanın bu sicil üzerinden ve borçlanma talep tarihindeki şartlar çerçevesinde yapılması gerektiğinin tespitini istemiştir.Mahkeme, istem gibi davanın kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalı Kurum Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Hüseyin ve Keziban oğlu, 30.12.1943 Sandıklı doğumlu olan, Fransa sosyal güvenlik kurumuna ait hizmet cetveline göre de 01.01.1969 tarihinden itibaren Fransa Ülkesinde çalışmaları görünen davacı, ilk kez 02.09.2009 tarihinde kuruma verdiği borçlanma başvurusuyla Fransa'da geçen yurtdışı sürelerini 3201 sayılı Yasa uyarınca ve SSK kapsamında borçlanmak istemiş; ancak, davalı kurumda ... sigorta sicil numarasıyla kayıt ve tescil gören sicil dosyasının, ... adında bir başka şahsa ait olduğundan bahisle davacıya mal edilmeyerek 4/1-b kapsamında borçlanma tahakkuku yapılması üzerine eldeki bu dava açılmıştır. Davacı, ... sigorta siçil numarasının kendisine ait olduğunun tespitini, 02.09.2009 tarihli yurtdışı borçlanma başvurusun kabul edilerek, yapılacak yurtdışı borçlanmasının bu sicil üzerinden ve borçlanma talep tarihindeki şartlar çerçevesinde yapılması gerektiğinin tespitini istemiş; istem gibi dava kabul edilmiştir. 1-... sigorta siçil numarasının davacıya aidiyetine ilişkin hüküm eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır. Bu tür davalar kamu düzenine ilişkin olup özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi gerekli ve zorunludur. 6340927 sigorta sicil numarasına ait hizmet cetvelleri, varsa prim tahakkuk cetvelleri, tüm bildirimlere esas işe giriş bildirgeleri getirtilmeli, ... sicil dosyası üzerinden sigortalı çalışmaların bildirildiği işyerlerinin nitelikleri,kapsam durumları ve faaliyet alanları her biri ayrı ayrı araştırılarak belirlenmeli; söz konusu işyerlerine ilişkin dönem bordoları, işyeri dosyaları ayrı ayrı celbedilmeli; bildirilen çalışma dönemlerinde tarafları yakından tanıması gereken müdür, şef, ustabaşı ve çalışma arkadaşları ile aynı çevrede iş yapan başka işverenler veya bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler, aynı yerde çalışması bulunan bordo tanıkları gerekirse re’sen saptanarak, bilgi ve görgülerine başvurulmalı; anılan sicil dosyasında yer alan işe giriş bildirgelerindeki sigortalı imzaları ile fotoğrafın davacıya iadiyeti yönünden imza ve fotoğraf incelemesi yapılmalı; .... adında davacıdan bir başka kişinin varlığı nüfus kayıtlarından detaylı şekilde ve usulünce araştırılmalı; bu araştırmalar yapılırken anılan sicilde 29.05.1969-27.07.1969 tarihleri arası bildirimi görünen 31 günlük çalışmanın, Fransa sosyal güvenlik kuruluşna ait hizmet cetvelinde yer alan 01.01.1969 tarihinden itibaren Fransa'da geçen yurtdışı çalışmasıyla çakıştığı gözetilmeli; böylece re’sen toplanacak diğer tüm kanıtlar birlikte ve yeniden değerlendirildikten sonra varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. 2-Mahkemenin, borçlanma işleminin borçlanma talep tarihi olan 02.09.2009 tarihindeki primler esas alınarak belirlenmesi gerektiğinin tespitine yönelik hükmü de eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır. Davacının, borçlanma bedelinin başvuru tarihindeki primlere göre belirlenmesi gerektiğinin tespiti istemi yönünden; 3201 sayılı Yasanın "Döviz ile değerlendirme" başlıklı 4.maddesi, "Sosyal güvenlik kuruluşlarınca döviz ile değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı bir dolardır. Dövizin cinsi ve miktarı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir. Değişen miktar, tahakkuk ettirilmiş borçlanmanın tamamını ödememiş olanların bakiye borç sürelerine de uygulanır...." hükmünü; aynı Yasanın Geçici 2. maddesinin ikinci fıkrası ise, "Ancak, 4'üncü madde hükümlerine göre tahakkuk ettirilen borç miktarı, ödeme tarihindeki doların Türk Lirası karşılığı esas alınarak hesap ve tahsil edilir." hükmünü içermekte iken; anılan Geçici 2. madde, 5510 sayılı Yasanın 106. maddesi ile tamamen yürürlükten kaldırıldığı gibi; aynı Yasanın 4.maddesi de, 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı yasanın 79. maddesiyle değişikliğe uğramıştır. 5754 sayılı Yasanın 79. maddesiyle değişik 3201 sayılı Yasanın "borçlanma tutarı ve borçlanma tutarının iadesi" başlıklı 4. maddesi, "borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 82'nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın % 32'sidir. Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla aylık tahsisi için yazılı talepleri halinde 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirilir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenir. Ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilir. Tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranır. Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir…” hükmünü içermekte olup; anılan madde içeriğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 3201 sayılı Yasa kapsamındaki borçlanmalarda, borçlanma tutarının belirlenmesindeki "ödeme tarihi" kıstası, "borçlanma başvuru tarihi" olarak değişikliğe uğramıştır. 3201 sayılı Yasadan yararlanarak yurtdışında geçen sürelerini borçlanmak isteyenler ile Kurum arasında borçlanma işlemine, bunun sonucu olarak ödenecek prim miktarına ilişkin de uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Kurumun aktüeryal dengesi ve hakkaniyet ölçüleri gözetilerek ödenecek primin hangi tarihteki prime esas kazanç miktarları esas alınarak belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Bu yönde, 3201 sayılı Yasanın 4. maddesinin önceki düzenlemesinde açıkça “ödeme tarihi” esas alındığından, bu konuda çıkabilecek uyuşmazlık ödeme tarihine göre çözümlenmekte iken, yürürlükte olan düzenleme tahakkuk tarihindeki primin tebliğden itibaren üç aylık süre içinde ödenmesi şeklinde olup, bu üç aylık sürenin geçirilmesi durumunda borçlanma bedeli olarak ödenecek prim miktarının nasıl belirleneceği irdelenmelidir,. Burada, Kurum işleminin hukuka uygun olması kriter olarak alınmalıdır.Kurum, yapılan borçlanma başvurusunu hukuka uygun olarak değerlendirmiş ve yaptığı borç tahakkukunu tebliğ etmiş, buna rağmen borçlanma bedeli Yasada belirtilen üç aylık süre içinde ödenmemiş ise, 3201 sayılı Yasanın 4. maddesi gereği borçlanmak için Kuruma yeniden başvuru gerektiğinden, davanın açıldığı tarihe bakılmaksızın buna ilişkin isteğin reddine karar verilmelidir. Örneğin, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayanların borçlanması 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilerek borç tahakkuku yapılması yasa gereği olup, Kurum işlemi hukuka uygun olacağından, tahakkuk ettirilen prim borcunu ödeme yerine, borç tahakkukunun 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesine göre yapılması ve prim borcunun da başvuru tarihindeki prim miktarları esas alınarak belirlenmesine ilişkin davanın reddi gerekecektir. Kurum işleminin hukuka uygun bulunmaması durumunda ise, prime ilişkin uyuşmazlığın makul süre gözetilerek çözümlenmesi gerekir. Makul sürenin belirlenmesinde, 5510 sayılı Yasanın 42. maddesinden yararlanılabilir. Anılan maddede, “Kurum, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir, aylık veya toptan ödemeleri, gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde hesap ve tespit ederek sonuçlarını yazı ile bildirir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer düzenlemeye Mülga 506 sayılı Kanunun 116. maddesinde de yer almakta idi. Ayrıca, 3201 sayılı Yasanın 4. maddesinde de üç aylık ödeme süresi belirlenmiş olup; tüm bu düzenlemeler, 3201 sayılı Yasayla ilgili uyuşmazlıklarda üç aylık sürenin makul süre olarak alınabileceğini göstermektedir. Buna göre, Kurumun hukuka aykırı işlemine karşı, Kurum işleminin tebliğ tarihinden itibaren üç aylık makul süre içinde dava açılması durumunda, borçlanılacak prim miktarının başvuru tarihindeki primler esas alınarak belirlenmesi; üç aylık makul süre geçtikten sonra dava açılması durumunda ise, dava yeni borçlanma iradesi sayılarak davanın açıldığı tarihindeki primler esas alınarak borçlanma bedeli belirlenmesi gerekir. Örneğin, Türk vatandaşlığından izinle çıkan kişilerin, Türk vatandaşı oldukları dönemde yurtdışında geçen süreleri borçlanma hakkının varlığı gözetildiğinde, başvuru tarihinde Türk vatandaşı olunmadığı gerekçesiyle borçlanma başvurularının reddi hukuka aykırı olacağından, ödenecek borçlanma bedelinin burada belirtilen kriterlere göre belirlenmesi gerekir. Diğer bir olasılık da, Kurumun borçlanma talebini değerlendirmeyip cevapsız bırakmasıdır. Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın 42. maddesinde belirtilen üç aylık süre geçtiğinde Kurumun talebi reddetmiş olduğu esas alınarak, anılan üç aylık bekleme süresine yukarıda belirtilen üç aylık makul süre (3 + 3 =6 ay) eklenmeli; davanın kuruma başvuru tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde açılması durumunda yine Kuruma ilk başvurunun yapıldığı tarihteki prime esas kazancın esas alınması; başvuru tarihinden itibaren altı aylık sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda ise, makul sürenin geçtiği ancak Kurum tarafından da başvuruya bir cevap verilmediği gözetilerek borçlanma bedelinin davanın açıldığı tarihteki prime esas kazanç miktarı esas alınarak belirlenmesi gerekecektir. Şu halde yapılması gereken iş; davacının ilk borçlanma başvururu üzerine, davalı kurum tarafından yapılan işlemlere ilişkin ilgili tüm kayıt belegeler ile bunların davacıya tebliğ belgeleri (cevabi yazılar, borçlanma tahakkuk belgeleri, tebliğ kayıtları v.s) celbedilerek, yukarıda belirtilen ilkeler kapsamında yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yönde bir inceleme yapılmaksızın yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir. O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.