Mahkemesi : İş Mahkemesi Dava, aidiyet ve prim borçları yönünden 6111 sayılı Kanunun yapılandırma hükümlerinden faydalanılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün davalı ... avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1994 yılının Mayıs ve Haziran aylarında ... adına düzenlenen 3 adet üretici makbuzuyla dava dışı ... adlı sebze ve meyve komisyoncusuna satılıp teslim edilen fasulye ve salatalık ürünlerinin bedellerinden prim kesintileri yapılarak davalı Kuruma aktarıldığı, davacı ... ile aynı ad ve soyadı taşıyan ... nüfusuna kayıtlı 1948, 1958, 1959, 1961, 1966, 1967, 1970, 1971 doğumlu 8 kişinin olduğu, 01.12.2004 tarihinden itibaren 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılığı başlatılan davacının söz konusu makbuzlar çerçevesinde 2011 yılının Mart ayında Kuruma yaptığı 01.05.1994 günü itibarıyla tescil başvurusunun, makbuz ve tevkifatların kendisine ait olduğunun belirlenemediği gerekçesiyle reddedildiği, davacının 23.04.2011 tarihinde prim borçlarının yapılandırılması talebinde bulunduğu anlaşılmakta olup kesintilerin davacıya ait olduğunun ve prim borçları bakımından 6111 sayılı Kanunun yapılandırma hükümlerinden yararlanılması gerektiğinin tespitine ilişkin davada mahkemece yapılan yargılamada, dinlenen 3 tanığın anlatımlarına dayanılarak istem aynen hüküm altına alınmıştır. Davanın yasal dayanağı olan 2926 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılan 36. ve 1479 sayılı Kanunun 53. maddeleriyle kanun koyucu, Kurumun prim alacaklarının Bakanlar Kurulu kararı ile ürün bedellerinden tevkif suretiyle tahsil edilebilmesine olanak tanımıştır. Buna göre, tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla ilgili sigorta primlerinin, ilgiliye ödenmesi gereken ürün bedellerinden kesilerek o kişi adına Kurum hesabına yatırılmak suretiyle tahsil edilmesi durumunda, kayıt ve tescil için Kuruma başvuru olmasa dahi belirtilen şekildeki prim ödeme olgusunun, tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan kişinin kayıt ve tescil konusundaki iradesini ortaya koyduğunun kanıtı olarak kabulü gerekmektedir. Tarımsal faaliyet olgusunun kanıtlanmış olması, tescilli sigortalılar yönünden tescil tarihinden, tescili bulunmayanlar yönünden ise ilk prim ödemesinin veya tevkifatın gerçekleştirildiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olumlu sonuç doğurmaktadır. ... sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan Kanunlarda 506 sayılı Kanunun 79/10. ve 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddesinde açıklanan hizmet tespiti davasına koşut bir düzenlemeye yer verilmemesi ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının öngörülmesi karşısında, tescil veya iradi prim ödemesi ya da prim tevkifatı öncesine ait dönem yönünden tarımsal faaliyet ve buna dayalı ... sigortalılığının tespiti söz konusu olamayacaktır. Önemle belirtilmelidir ki tarımsal faaliyete kabul edilebilir süreyi aşar uzunlukta ara verilmesi durumunda ... sigortalılığının yeniden başlayabilmesi, tescil başvurusu, iradi prim ödeme, prim tevkifatı olgularından herhangi birinin gerçekleşmesine bağlıdır. Diğer taraftan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.09.2010 gün ve 2010/10-380 Esas - 2010/420 Karar numaralı ilamında da açıklandığı üzere, kendi adına ve hesabına bağımsız tarımsal faaliyete dayalı olarak yetiştirilen ürünlerin teslimi sırasında ürün bedelleri üzerinden tevkifat (prim kesintisi) yapılması durumunda zorunlu sigortalılık hak ve yükümlülüğünün tevkifat tarihini izleyen aybaşından itibaren başlatılması gerekmekte, kamu kuruluşu niteliği taşımayan özel gerçek/tüzel kişilerce tevkifat gerçekleştirilmiş ise prim tutarının Kuruma aktarılması koşulu aranmaktadır. Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında davayla elde edilecek olumlu hüküm sonrasında tevkifata dayalı tescil talebinde bulunulacağı dikkate alındığında, anılan 8 kişinin tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, gerektiğinde bunlar arasından hak alanlarını ilgilendirenlerin yöntemince davaya katılımları sağlanarak göstereceği kanıtlar toplanmalı ve sonrasında elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.