Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16550 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19184 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : Aksaray İş MahkemesiTarihi : 07.05.2013No : 2011/166-2013/173Dava, Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, kararında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi B.. Y.. Ç.. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Dava konusu somut olayda, Sosyal Güvenlik Kurumunun 21/04/2011 tarihli Müfettiş raporu ile yapılan tahkikat neticesinde dava dışı H.., H.., Ö.. ve E.. Ş..'in davacının işyerinde fiilen çalışmadıkları ve Kuruma bildirilen sigortalılıklarının fiili çalışmaya dayanmadığı tespit edildiğinden sigortalılıkları ve davacının 5615 sayılı yasanın 24.maddesi gereği yararlandığı prim teşviki iptali edilmiş, bu iptali sonucu davacıya Kurum tarafından 2008/4. ayından itibaren ek prim tahakkuk ettirilmiştir. Dava söz konusu Kurum işleminin iptali ile davacının 5615 sayılı Yasadan yararlanma hakkının bulunduğunun tespiti istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Sigortalı statüsünde olmayan, sigortalı niteliği taşımayan bir kimsenin sigortalılık süresinden söz etme olanağı bulunmamaktadır. Olağan olarak sigortalılık niteliği, taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin kurulması ve çalışmaya/çalıştırılmaya başlanması ile kazanılmakta olup, yazılı olarak düzenlenen veya sözlü olarak benimsenen sözleşme ile birlikte, sigortalılığın oluşumu yönünden eylemli (fiili = gerçek) çalışma olgusunun varlığının da kanıtlanması gerekmektedir. Kuruma verilen ve çalışmayı (hizmeti) ortaya koyabilecek belgeler; gerek 506 sayılı Kanunda, gerek 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, gerekse anılan Kanunlara dayanılarak hazırlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği (SSİY)'nde açıklanmış olup, sigortalılıktan söz edilebilmesi için, eylemli çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin belirlenmesine ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunlu olup, mahkemece, tarafların gösterdiği/sunduğu deliller ile yetinilmemeli, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri esas alınarak kendiliğinden araştırma ilkesi benimsenmeli, sigortalılığın kabulü ve hüküm altına alınabilmesi için mutlak koşul niteliğindeki hizmet akdinin ve eylemli çalışmanın varlığı ortaya konulmalıdır.Diğer taraftan, 506 sayılı Kanunun 130. maddesinde, bu maddenin uygulamasında teftiş, kontrol ve denetleme yetkisine sahip olanlar tarafından düzenlenen tutanakların aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu, Kurumun, sigorta yoklama memurları aracılığıyla işyerlerinin mevcut durumları, faal olup olmadığı, sigortalı çalıştırılıp çalıştırılmadığı, çalıştırılıyorsa kimlerin, hangi sürede ve ücretle çalıştırıldıkları ve kendilerine verilecek benzeri görevlerde inceleme, araştırma, tespit ve yoklama yaptırabileceği hüküm altına alınmıştır. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 59. maddesinde ise, bu Kanunun uygulanmasına ilişkin işlemlerin denetiminin, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütüleceği, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında belirledikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin, yemin dışında her türlü kanıta dayandırılabileceği, bunlar tarafından düzenlenen tutanakların aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu, bu Kanunun uygulanması bakımından, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının, 4857 sayılı İş Kanununda belirtilen denetim, teftiş ve kontrol yetkisine de sahip oldukları belirtilmiştir.Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının 21/04/2011 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Müfettiş raporunun aksini ve fiili çalışma olgusunu yöntemince kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır.Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde davalı vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.