Mahkemesi : Ankara 3. İş MahkemesiTarihi : 17.12.2013No : 2013/1297-2013/1602Dava, yurt dışında Türk Vatandaşlığı döneminde geçen borçlanmaya esas sürelerin 3201 sayılı Yasa uyarınca borçlanma hakkı olduğunun ve borçlanma bedelinin borçlanma talep tarihindeki prime esas asgari günlük kazanç üzerinden belirlenmesi gerektiğinin tespiti ile aksine kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerekçelere göre, davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-3201 sayılı Yasanın "Döviz ile değerlendirme" başlıklı 4.maddesi, "Sosyal güvenlik kuruluşlarınca döviz ile değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı bir dolardır. Dövizin cinsi ve miktarı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir. Değişen miktar, tahakkuk ettirilmiş borçlanmanın tamamını ödememiş olanların bakiye borç sürelerine de uygulanır...." hükmünü; aynı Yasanın Geçici 2. maddesinin ikinci fıkrası ise, "Ancak, 4'üncü madde hükümlerine göre tahakkuk ettirilen borç miktarı, ödeme tarihindeki doların Türk Lirası karşılığı esas alınarak hesap ve tahsil edilir." hükmünü içermekte iken; anılan Geçici 2. madde, 5510 sayılı Yasanın 106. maddesi ile tamamen yürürlükten kaldırıldığı gibi; aynı Yasanın 4.maddesi de, 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı yasanın 79. maddesiyle değişikliğe uğramıştır.5754 sayılı Yasanın 79. maddesiyle değişik 3201 sayılı Yasanın "borçlanma tutarı ve borçlanma tutarının iadesi" başlıklı 4. maddesi, "borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 82'nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın % 32'sidir. Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla aylık tahsisi için yazılı talepleri halinde 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirilir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenir. Ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilir. Tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranır. Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir…” hükmünü içermekte olup; anılan madde içeriğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 3201 sayılı Yasa kapsamındaki borçlanmalarda, borçlanma tutarının belirlenmesindeki "ödeme tarihi" kıstası, "borçlanma başvuru tarihi" olarak değişikliğe uğramıştır.3201 sayılı Yasadan yararlanarak yurtdışında geçen sürelerini borçlanmak isteyenler ile Kurum arasında borçlanma işlemine, bunun sonucu olarak ödenecek prim miktarına ilişkin de uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Kurumun aktüeryal dengesi ve hakkaniyet ölçüleri gözetilerek ödenecek primin hangi tarihteki prime esas kazanç miktarları esas alınarak belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Bu yönde, 3201 sayılı Yasanın 4. maddesinin önceki düzenlemesinde açıkça “ödeme tarihi” esas alındığından, bu konuda çıkabilecek uyuşmazlık ödeme tarihine göre çözümlenmekte iken, yürürlükte olan düzenleme tahakkuk tarihindeki primin tebliğden itibaren üç aylık süre içinde ödenmesi şeklinde olup, bu üç aylık sürenin geçirilmesi durumunda borçlanma bedeli olarak ödenecek prim miktarının nasıl belirleneceği irdelenmelidir.Burada, Kurum işleminin “hukuka uygunluğu” kriter olarak alınmalıdır. Kurum, yapılan borçlanma başvurusunu hukuka uygun olarak değerlendirmiş ve yaptığı borç tahakkukunu tebliğ etmiş, buna rağmen borçlanma bedeli Yasada belirtilen üç aylık süre içinde ödenmemiş ise, 3201 sayılı Yasanın 4. Maddesi gereği borçlanmak için Kuruma yeniden başvuru gerektiğinden, davanın açıldığı tarihe bakılmaksızın buna ilişkin isteğin reddine karar verilmelidir. Örneğin, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayanların borçlanması 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilerek borç tahakkuku yapılması yasa gereği olup, Kurum işlemi hukuka uygun olacağından, tahakkuk ettirilen prim borcunu ödeme yerine, borç tahakkukunun 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesine göre yapılması ve prim borcunun da başvuru tarihindeki prim miktarları esas alınarak belirlenmesine ilişkin istemin reddi gerekecektir.Kurum işleminin hukuka uygun bulunmaması durumunda ise, prime ilişkin uyuşmazlığın makul süre gözetilerek çözümlenmesi gerekir. Makul sürenin belirlenmesinde, 5510 sayılı Yasanın 42. maddesinden yararlanılabilir. Anılan maddede, “Kurum, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir, aylık veya toptan ödemeleri, gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde hesap ve tespit ederek sonuçlarını yazı ile bildirir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer düzenlemeye Mülga 506 sayılı Kanunun 116. Maddesinde de yer almakta idi. Ayrıca, 3201 sayılı Yasanın 4. Maddesinde de üç aylık ödeme süresi belirlenmiş olup; tüm bu düzenlemeler, 3201 sayılı Yasayla ilgili uyuşmazlıklarda üç aylık sürenin makul süre olarak alınabileceğini göstermektedir.Buna göre, Kurumun hukuka aykırı işlemine karşı, Kurum işleminin tebliğ tarihinden itibaren üç aylık makul süre içinde dava açılması durumunda, borçlanılacak prim miktarının başvuru tarihindeki primler esas alınarak belirlenmesi; üç aylık makul süre geçtikten sonra dava açılması durumunda ise, dava yeni borçlanma iradesi sayılarak davanın açıldığı tarihindeki primler esas alınarak borçlanma bedeli belirlenmesi gerekir. Örneğin, Türk vatandaşlığından izinle çıkan kişilerin, Türk vatandaşı oldukları dönemde yurtdışında geçen süreleri borçlanma hakkının varlığı gözetildiğinde, başvuru tarihinde Türk vatandaşı olunmadığı gerekçesiyle borçlanma başvurularının reddi hukuka aykırı olacağından, ödenecek borçlanma bedelinin burada belirtilen kriterlere göre belirlenmesi gerekir.Diğer bir olasılık da, Kurumun borçlanma talebini değerlendirmeyip cevapsız bırakmasıdır. Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın 42. Maddesinde belirtilen üç aylık süre geçtiğinde Kurumun talebi reddetmiş olduğu esas alınarak, anılan üç aylık bekleme süresine yukarıda belirtilen üç aylık makul süre (3 + 3 =6 ay) eklenmeli; davanın kuruma başvuru tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde açılması durumunda yine Kuruma ilk başvurunun yapıldığı tarihteki prime esas kazancın esas alınması; başvuru tarihinden itibaren altı aylık sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda ise, makul sürenin geçtiği ancak Kurum tarafından da başvuruya bir cevap verilmediği gözetilerek borçlanma bedelinin davanın açıldığı tarihteki prime esas kazanç miktarı esas alınarak belirlenmesi gerekecektir.Somut olayda, 25.11.1999 tarihinde Türk vatandaşlığından çıkma belgesi teslim edilen ve Alman vatandaşlığına geçen davacının 3201 sayılı Yasa kapsamında Türk vatandaşı olduğu dönemdeki çalışmalarını borçlanma hakkı bulunduğunun ve borçlanma bedelinin talep tarihindeki prim ödeme tutarı üzerinden geçerli olduğunun tespiti ve aksine işlemin iptali isteminde bulunulmuş olup, mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş se de, mahkeme kararı eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır. Davacı, 10.09.2012 tarihinde davalı Kuruma borçlanma talebinde bulunmuş, davalı Kurumca, davacı adına 05.11.2012 tarihli red yazısı düzenlenmiş ise de, bu yazının davacıya veya vekiline tebliğ edildiğine dair dosyada bir belgeye rastlanmamıştır. Dava da 11.07.2013 tarihinde açılmıştır. Mahkemece, öncelikle, davalı Kurum red yazısının davacı veya vekiline usulünce tebliğ edilip edilmediği, tebliğ edilmiş ise hangi tarihte tebliğ edildiği araştırılarak, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykıdır olup bozma nedenidir.O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 01.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.