Mahkemesi : İstanbul 20. İş Mahkemesi Tarihi : 16.05.2013No : 2013/88-2013/59Dava hizmet tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, bozma ilamına uyularak, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarfından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı vekili, davacının 21.09.2006 - 21.05.2008 tarihleri arasında net 650-TL ücretle çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece, yapılan ilk yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, temyiz denetimini yerine getiren Dairemizce, hakimin son oturumda tutanağa yazdırıp tefhim ettiği kararın, esas karar olduğu, sonradan yazılan gerekçeli kararın bu karara aykırı olmaması gerektiği oysa son oturumda tefhim edilen kısa kararın gerekçeli karara aykırı olması nedeniyle, 10.04.1992 günlü ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bu aykırılığın giderilmesi suretiyle gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerekliliği nedeniyle bozulmuştur. Bozma sonrası yapılan yargılama sonucu Mahkemece, davacının her iki davalıya bağımlı olarak hizmet akdi ile çalışmadığı kabul edilerek, davanın reddine karar verilmiştir.Dava 5510 sayılı Kanun’un geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan, mülga 506 sayılı Kanun’un 79/10 hükmü uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. 506 sayılı Kanunun 4. maddesinde “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin hangi işverenler tarafından düzenlenmiş olduğu tespit edilip, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir. 506 sayılı Yasanın 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet aktine(iş sözleşmesine) dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna göre “sigortalı” belirtildikten sonra, 3’ncü maddesinde, bu kanun uygulamasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile, bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmış, 4’ncü maddesinde, bu kanunun uygulanmasında 2’nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “işveren” olarak tarif edilmiş, 6.maddede de, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; iş sözleşmesine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin(hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3’ncü maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Bununla birlikte iş sözleşmesi, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 293-470. maddelerinde düzenlenmiştir. (818 sayılı Borçlar Kanunu 313-354. maddeleri) Buna göre, sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça,sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve diğer maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde, çalışan,emeğini, iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır, ücret ise, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.Davalı C.. ajansı yönünden; yapılan oyuncu sözleşmesi içeriği, dinlenen tanık beyanları, dosyadaki bilgi ve belgelerden Mahkemece, cast ajansının, davacı oyuncu ile yapımcı şirketleri buluşturma ve bu konuda aracılık etme yükümlülüğünün bulunduğu, davacının iş görme edimini cast ajansına sunmadığı, bağımlılık unsurunun bulunmadığı, davacı oyuncunun edimini ifa ederken cast ajansının talimat verme hakkının olmadığı, edimin davalının gözetimi ve denetimi altında ifa edilmediği gerekçesi ile, davacı ile davalı C.. 33 S.. Onat arasında akdedilen sözleşmenin hizmet akdi niteliğinde olmadığı kabul edilerek, davalı C.. 33 S.. Onat yönünden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamıştır.Ancak; davalı yapımcı şirket yönünden, dinlenen tanık anlatımları ve dosya kapsamına göre; davacının, önceden verilen senaryolar gereği, yapımcı şirket tarafından belirlenen zaman ve mekanda yapılan çekimlerde oyuncu olarak çalıştığı, davalı yapımcı şirketin buyruk ve denetimi altında (bağımlılık) iş görme edimini yerine getirdiği, ücretini de yapımcı şirketin ödediği anlaşılmakla, işverenin davalı yapımcı şirket olduğu, aradaki ilişkinin hizmet akdi niteliğinde olduğu gözetilerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 01.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.