Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15102 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 11844 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi : Asliye Hukuk (İş) MahkemesiDava, yersiz ödemenin tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Hakkında verilen boşanma kararı 16.09.2003 tarihinde kesinleşen davalıya, babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca 2008 yılının 11. ayında gerçekleştirilen işlemle kesilerek, 01.11.2008–31.05.2013 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç tahakkuk ettirildiği, davacı Kurumca yersiz ödenen aylıkların tahsilinin talep edildiği, mahkemece davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin 2. fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı a??ılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. İnceleme konusu davada; ... Memurluğu görevlilerince gerçekleştirilen soruşturmada tanıkların, davalının eşinin kayıtlı olduğu ... Mah. No:.. adresinde bir başkasının oturduğu, davalı ve eşinin çocuklarıyla birlikte davalının kayıtlı olduğu adreste yaşadığını ifade ettikleri, 01.08.2013 tarihli zabıta araştırmasında 13.05.2003 tarihinden itibaren aynı adreste olduklarının tespit edildiği, tanık ...'nun müfettişe verdiği imzalı beyanında birlikte yaşama olgusunu teyit ettiği ve yargılama aşamasında bu beyanı destekler nitelikte anlatımda bulunduğu hususları ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, uyuşmazlık konusu dönemde ilgililerin fiili birlikteliklerinin varlığı belirgindir. Diğer taraftan 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 275. maddesi; “Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.” hükmünü içermektedir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 'Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller' başlığı altında düzenlenen 266/(1) maddesi de, az yukarıda belirtilen 1086 sayılı HUMK'nun 275. maddesine koşut bir düzenlemeyi içermektedir. Görüldüğü üzere, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Yasanın buyurucu kuralına karşın mahkemece, özel ve teknik bir bilgiyi gerektirmeyen konuda bilirkişiden rapor alınması yasaya aykırıdır. Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.