Dava, 01.03.1982 – 31.08.1997 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüyle 20.04.1982 – 21.08.1997 tarihleri arasında davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmiştir.Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-)Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddeleridir.01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “...kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.Davaya konu somut olayda; davacı 1997 tarihli giriş bildirgesi ile 20.04.1982 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalısı olarak tescil edilmiş olup; vergi kaydına dayalı olarak sigortalı olarak kabul edildiği 20.04.1982 – 31.07.1983 ve 11.02.1991 – 30.06.1991 tarihleri arasındaki dönemler haricinde Kahramanmaraş Kuyumcular Esnaf ve Sanatkarlar Odasında 03.03.1991 – 21.06.1995 arası ve "usulsüz olduğu iddiasıyla" dava konusu dönem sigortalılığın iptaline neden olan 01.03.1982 – 21.08.1997 tarihleri arasında Kahramanmaraş Esnaf ve Sanatkarlar Kahveciler Odasında kaydı olduğu anlaşılmaktadır.Davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edildiği dönemlerde yürürlükte olan yukarıda açıklanan 2654 ve 3165 sayılı Kanunlarla getirilmiş düzenlemelere göre sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemelerin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden, "vergi dairesine/meslek kuruluşuna/sicile kayıtlı olmak" ile birlikte “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsurlar olup, her iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.Ancak her iki şartın yada şartlardan birinin bulunmadığı ve böylece 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığın sözkonusu olmadığı durumlarda; şayet varsa, davalı Kurum’un geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemi kapsar şekilde) herhangibir şekilde prim tahsil ederek, uzun süre bu primleri kullanması ve sigortalılığa ilişkin uzun süre umut verdikten sonra sigortalılığı iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralıyla bağdaşmayacak olup, bu halde, sigortalılığın geçerli olduğu sonucuna varmak gerekir. Ne var ki; sigortalı kimse kendi hilesinden istifade edemeyeceğinden bu kuralın uygulanabilmesi için usulsüz oda/vergi/sicil kaydının sigortalının da katılımının bulunduğu muvazaalı bir işlem sonucu oluşturulmamış olması gereklidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve E: 1997/10-578, K: 1997/758; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489, 2003/490; E: 11.11.2009 gün ve 2009/10-412, K: 2009/510; 14.07.2010 gün ve E: 2010/21-369, K: 2010/391 sayılı kararları bu doğrultudadır. Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde mahkemenin yapacağı iş; 1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenen, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak, Kahramanmaraş Esnaf ve Sanatkarlar Kahveciler Odasındaki davacının 01.03.1982 – 21.08.1997 tarihleri arasındaki kaydının usulüne uygun olup olmadığının ve kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığının tespiti için, davacıya maddi delilleri olup olmadığı sorularak, varsa bunları mahkemeye sunmak üzere davacıya önel verilmeli, işyeri/işyerlerinin vergi muafiyeti kapsamında kalıp kalmadığı tespit edilerek, kahvecilik/kuyumculuğa ilişkin olarak; davacının nerede yaptığı, nereden, kimden mal aldığı, gerçekten kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının olup olmadığı, zabıta, maliye, muhtarlık vs. marifetiyle araştırılmalı, oda aidatı ödeyip ödemediği, hazirun cetvellerinde yazılı olup olmadığı odalardan sorulmalı; oda kaydını yapan ve terkin eden ilgililer tanık olarak dinlenmeli; varsa ceza yargılaması sonucu beklenmeli; gerektiğinde usülsüz olduğu iddia edilen meslek odası kaydına ilişkin uzman bilirkişi görüşüne başvurulmalı; Kahramanmaraş Esnaf ve Sanatkarlar Kahveciler Odasındaki kaydının gerçek bir çalışmaya ilişkin olup olmadığı hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya konulmalıdır. Oda kaydının usülsüz veya davacının kendi nam ve hesabına çalışmasının olmadığı belirlenirse, bu sefer; dava konusu dönemin (davaya konu vergi kaydı olmayan tarihler açıkça yazılmak suretiyle) prim borçlarının tahsil edilip edilmediği, edilmişse tahsilatın ne şekilde yapıldığı ve uzun süre kullanımının sözkonusu olup olmadığı davalı Kurumdan sorulup araştırıldıktan sonra sigortalılık umudunun verilip verilmediğine ilişkin değerlendirme yapılarak, kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek ve infazda tereddüte neden olmayacak şekilde (sigortalılığın ihtilaf konusu olmadığı dönemler dışlanmak suretiyle) karar verilmesi gerekir.2-)20.05.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 36. maddesi hükmüne göre; ilgili kanunlarda yer verilmemiş olsa dahi, Kurumun taraf olduğu davalar, icra kovuşturmaları ile ilâmların harçlardan müstesna olduğu göz önünde bulundurulmalı ve başvuru harcının yargılama masrafına eklenmek suretiyle davalı Kurumun harçtan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gözetilmelidir.Mahkemenin bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalının vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 01.07.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.