Dava, yersiz ödendiği ileri sürülen ölüm aylıklarının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. (1) 12.01.1978 günü ölen sigortalının, 06.02.1989 tarihinde boşanan hak sahibi konumundaki kız çocuğu davalıya, 01.07.1990 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun hükümlerine göre ölüm sigortasından aylık bağlandığı, davalının 01.10.1993 tarihinden itibaren kesintisiz biçimde 506 sayılı Kanun kapsamında çalışarak, 01.12.1995 tarihinden itibaren de kendi çalışmaları nedeniyle 506 sayılı Kanun hükümlerine göre yaşlılık aylığı almaya başladığı, davacı Kurum tarafından 2007 yılının Ekim ayında tesis edilen işlemle davalının ölüm aylığı kesilip, yersiz ödendiği gerekçesiyle aylıkların istirdadı (geri alınması) yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır. Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanun'un "Eş ve Çocuklara, Ana ve Babaya Tahsis Yapılması" başlığını taşıyan 45. maddesinin 2229 sayılı Kanun'la değişik ilk fıkrasının (c) bendinde; sigortalının geçimini sağlayacak başka geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun bekar kız çocuklarına ölüm sigortasından aylık bağlanacağı, anılan Kanun'un "Ölüm Aylığının Kesilmesi" başlığını taşıyan 46. maddesinin ikinci fıkrasında ise; bağlanan ölüm aylığının ancak sigortalının kız çocuğunun evlenmesi halinde kesileceği belirtilmiştir. Bu yasal düzenleme çerçevesinde; ölüm aylığının bağlanması tarihi itibariyle geçimini sağlayacak başka geliri olmayan ve bir daha evlenmemiş olan davalı açısından aylık bağlama engeli veya kesilmesi sebebi olacak herhangi bir olgu bulunmadığı açıktır. Bu arada, 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı KHK ile; 1479 sayılı Kanun'un 45 ve 46. maddeleri değiştirilerek, sigortalının bekar kız çocuklarına bir Sosyal Güvenlik Kanunu kapsamında çalışmamaları veya bu Kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir ve aylık almamaları şartıyla ölüm aylığı bağlanabileceği ve bağlanan aylığın ancak evlenmeleri ya da bir Sosyal Güvenlik Kanunu kapsamında çalışmaya başlamaları halinde kesileceği kabul edilmiş, anılan KHK Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilerek, 08.08.2001 tarihinde yürürlükten kalkmış, ancak bu defa 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun'la düzenleme aynen korunmuştur. Somut olaya anılan yasal değişiklik ve düzenlemeler çerçevesinde bakıldığında; ölüm aylığının bağlanma tarihi itibariyle bir bağlama engeli bulunmayan davalı açısından, gerek 619 sayılı KHK gerekse 4956 sayılı Kanun'un ne yürürlük tarihlerinde ne de daha sonra evlenmesi ya da bir Sosyal Güvenlik Kanunu kapsamında çalışması söz konusu olmadığından herhangi bir aylığın kesilmesi sebebinden de bahsedilemez. Bu nedenle davalının ölüm aylığının kesilmesi işlemi yerinde olmadığından, yersiz olmayan aylıkların istirdadına ilişkin talebin de reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (2) Kabule göre; (a) 5510 sayılı Kanun'un 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 96. maddesindeki, "Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; a. Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, b. Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır..." düzenlemesi üzerinde durulması gerekir. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesi ile 1479 sayılı Kanun'da yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa, geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Kanun'un geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural da yer almamaktadır. Kurumun istirdadını isteyeceği yersiz ödemenin kapsamını belirlemedeki irade serbestisi de, 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda uygulanması gereğini doğurduğuna ilişkin hukuksal gerçeklik nazara alınarak davacı Kurumun alacak miktarı tespit edilmelidir. (b) Alacak davası niteliğinde olduğundan konusu para ile ölçülebilen davada, davanın kabulüne karar verildiğinden nispi harca hükmedilmesi gereği gözetilmelidir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S o n u ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istem halinde davalıya iadesine, 27.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.