Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14654 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18705 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesi Tarihi : 14.05.2013No : 2013/604-2013/171Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece; ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2)Davanın yasal dayanaklarından olan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun, "ödeme emri" başlığını taşıyan 55'inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı, "ödeme emrine itiraz" başlıklı 58'inci maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere, "menfi tespit" niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının hak düşürücü nitelikte olan yedi günlük süre içerisinde açılması zorunludur.Ayrıca uyuşmazlığın çözümü için Anayasal “hak arama özgürlüğünün” de değerlendirilmesi gerekmektedir.2709 sayılı T.C.Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40.maddesi uyarınca; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.” Maddeye, 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 16.maddesi ile eklenen 2.fıkra uyarınca; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır”. Bu bağlamda, anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa’da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin Anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır. Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.Bu kapsamda, Anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekmektedir.Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için SGK alacaklarının tahsiline yönelik işlemlerin tamamında ilgili mevzuatın vergi alacaklarının tahsili ile SGK alacaklarının tahsiline ilişkin olarak uygulanmasındaki farklılıklar da dikkate alınarak ilgiliye, işleme karşı başvurabileceği kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Anılan zorunluluk karşısında, Kurum alacaklarının tahsiline ilişkin olarak, 6183 sayılı Kanunun 55.maddesi uyarınca, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin ilgilinin başvurabileceği kanun yolu ve süresini açıkça gösterir ve özellikle mevzuatta açıklık bulunmaması nedeniyle 6183 sayılı Kanunun 58.maddesi ile öngörülen itiraz hakkını kullanabilmesi için yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.Eldeki davada ise, 2012/ 10174 sayılı ödeme emrinin davacı A.. C..'a 28.01.2012 tarihinde, davacı M.. Ö..'e 26.01.2012 tebliğ edildiği, davacılar E.. S.. ile M.. Ö..'e tebliğ edildiklerine dair dosyada usulüne uygun yapılmış tebligat belgesi bulunmadığı, ancak, davacıların hep birlikte 01.02.2012 tarihinde Kuruma itiraz dilekçesi verdikleri,mahkeme nezdinde ise iş bu davayı 21.02.2012 tarihinde açtıkları anlaşılmaktadır.Her ne kadar mahkemece, davacı A.. Ö.. adına gönderilmiş ödeme emri bulunmadığı gerekçesiyle, dava açmakta hukuki yarar bulunmadığından bahisle bu davacı yönünden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik yok ise de, dosyada mevcut ödeme emri asılları incelendiğinde; ilgili kişilerin , hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağı ve sürelerinin usulüne uygun olarak ödeme emirlerin de yer aldığı ve davacılara usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, davacıların söz konusu ödeme emirlerine karşı hak düşürücü süre geçtikten sonra iş bu davayı açtıkları anlaşılmakla, mahkemece, bu davacılar yönünden, davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.Yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkemece, A.. Ö.. dışındaki davacılar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.