Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14040 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 12623 - Esas Yıl 2008





Davacı, işkazası sonucu ölen sigortalının haksahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır. Hükmün, davalılar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi E.. T.. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1-Dava konusu gelirlerin bağlanması ve ödeme yapılmasına neden olan iş kazası, davalı A.. A..'a ait bina inşaatının dış sıva işini 01.04.1996 tarihli adi yazılı sözleşme ile üstlenen M.. İ..'nun, kaza sonucu ölen F.. ve diğer davalı B.. ile birlikte birinci kat balkon bölümü sıvasını yaparken, üzerinde bulundukları kalasın kırılması sonucu, altı metre yükseklikten zemine düşme biçiminde gerçekleşmiştir. Olay nedeniyle açılan kamu davası sanıklarından M... i..'nun taşeron olarak işgüvenliği önlemlerini almadaki ihmali, 4/8 oranında kusurlu bulunarak mahkumiyeti yoluna gidilmesine neden olmuş; işveren A.. A.. 2/8, birlikte çalışan diğer işçi B.. İ.. ise 1/8 kusur oranı gözetilerek mahkum olmuştur. Hukuk hakiminin kesinleşen ceza kararına konu maddi olgularla bağlı bulunması yasal gereğine karşın, hükme dayanak bilirkişi raporunda, salt ceza davasında mahkum olduğu gerekçesinden hareketle M.. İ...'nun % 1 oranında kusurlu kabul edilmesi; sıva işini yüklenen M.. İ..'nun, bu işin yürütümü sırasında işçi sağlığı ve işgüvenliği konusunda alınması gereken önlemler konusundaki kurallara aykırı eyleminin önemi ve olay üzerindeki etki oranıyla uyumlu bulunmadığı gibi; inşaat mühendisi tarafından düzenlenen rapor, iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile konuya ilişkin işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden yargısal denetime elverir ayrıntılı irdeleme içermemektedir. Dosyadaki kanıtlar, kesinleşen ceza kararına konu maddi olgular, tarafların itiraz ve beyanları ile konuya ilişkin işçi sağlığı ve işgüvenliği kuralları gözetilerek düzenlenmiş çelişkiden uzak bilirkişi raporunun, dosya içeriğindeki bilgiler ışığında değerlendirilmesiyle sonuca varılması gereği gözetilmeksizin, yetersiz bilirkişi raporundaki kusur oranlarının esas alınmışolması; 2-Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi'nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki "……sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere……" bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirler ile harcama ve ödemelerin; tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı kısmına hükmedilmesi gerekirken, gerçek zarar tavan değeri gözetilerek hüküm kurulması; ayrıca tazminine hükmedilen miktarın yanlış yazılması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Bu kapsamda, 5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki, "İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir." Düzenlemesi üzerinde durma gereği de bulunmaktadır. "Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73)." (HGK 13.10.2004 t., 2004/10-528 E., 2004/533 K.) 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen "sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı" tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gibi; rücuan tazmine ilişkin düzenlemenin, yasanın yürürlüğü öncesinde olup bitmiş olay ve ilişkilere uygulanmasını gerektirir yukarıda sıralanan istisnai durumlar kapsamında değerlendirilemeyeceği yönü de bozma üzerine yürütülecek yargılama sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır. O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek hâlinde davalılara iadesine, 04.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.