Mahkemesi :Sandıklı Asliye Hukuk(İş) MahkemesiTarihi :11.06.2013No :2009/29-2013/236 Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davalı H.. K.. yönünden davanın reddine, davalı M.. K.. yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarfından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı Kurum, 13.07.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucunda vefat eden sigortalının hak sahiblerine bağlanan gelirlerin 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddeleri uyarınca rücuan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özg?? ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirler ile harcama ve ödemelerin; tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı kısmına hükmedilmesi gerekirken, gerçek zarar tavan değeri gözetilerek hüküm kurulması, Bu kapsamda, 5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi üzerinde durma gereği de bulunmaktadır.“Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).” (HGK 13.10.2004 t., 2004/10-528 E., 2004/533 K.)5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gibi; rücuan tazmine ilişkin düzenlemenin, yasanın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce meydana gelen olay ve ilişkilere uygulanmasını gerektirir yukarıda sıralanan istisnai durumlar kapsamında değerlendirilemeyeceği hukuksal gerçeği de bozma üzerine yürütülecek yargılama sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır.Somut olayda; kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamayan ceza dava dosyasında, davalı M.. K.. hakkında, taksirle ölüme neden olma suçundan dava açıldığı, işçi sağlığı ve işgüvenliği anlamında yetersiz olan ceza dosyasında alınan kusur raporunun hükme esas alındığı, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesi olmasına rağmen, gerçek zarar tavan hesabı yapıldığı, ıslah ile artırılan talep yönünden faiz başlangıcının, ıslah tarihi olarak belirlendiği, davalılar vekilinin de vekaletinin dosyada bulunmadığı anlaşılmıştır. Şu halde; Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak, iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile işçi sağlığı ve işgüvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan yeniden kusur raporu aldırılmalı, oluşan kazaya karşı hangi önlemlerin alınması gerektiği, işverence alınması gerekli önlemlerin neler olduğu bunların alınıp alınmadığı ve alınmış tedbirlere sigortalı ve diğer ilgililerin uyup uymadığı hususları ortaya konulmalı, maddi oluşa ve kanuna uygun olarak kusur oran ve aidiyetleri belirlenmeli, Anayasa mahkemesinin kararıda gözetilerek, sigortalıya bağlanan ilk peşin değerli gelirin, davalıların toplam kusur karşılığına karar verilmeli, ıslah ile artırılan talep yönünden de faiz başlangıcının gelirin onay tarihi olduğu gözetilmeli, davalılar vekilinin vekaletinin de dosya içerisine alınarak, sonucuna göre karar verilmelidir.Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.