Mahkemesi : İş Mahkemesi Dava, Bağ-Kur sigortalılığının ve yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı vekili, davacının 15.04.1983 tarihinde vergi dairesine bağlı olarak Bağ-Kur sigortalılığına kaydolduğunu, 02.12.1984 tarihinde ise esnaf siciline kaydolduğunu, 12.11.1985 tarihinde işyerini kapattığını, buna bağlı olarak vergi kaydını da kapattırdığını, ancak esnaf sicilini ve Bağ-Kur kaydını terkin etmeyi unuttuğunu, esnaf sicil kaydını 2006 yılında kapattığını, 1993 yılında sigortalı olarak çalışmaya başladığını, çalışmalarının 15.03.2012 tarihine kadar kesintisiz devam ettiğini, 16.03.2012 tarihinde tahsis talebinde bulunduğunu, ancak Kurumca talebin 25 yıllık hizmet süresi dolmadığından bahisle reddedildiğini, bu nedenle davacının Bağ-Kur sigortalılığının 15.04.1983 – 12.11.1985 tarihleri arasında olduğunun ve 17.03.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 05.04.1983 olarak tespiti ile tahsis talebi üzerine, 01.04.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine ve bu tarihten itibaren tahakkuk eden ve ödenmesi gereken alacağın işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan tahsiline, karar verilmiştir.Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25 maddeleridir.01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “...kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır. Somut olayda, davacının Zeytinburnu Vergi Dairesinde 15.04.1983 ile 12.11.1985 tarihleri arasında vergi kaydı, 02.12.1984 ile 15.05.2006 tarihleri arasında Güngören Esnaf ve Sanatkarlar Odası üyeliği, yine 14.12.1984 ile 26.05.2006 tarihleri arasında İstanbul Esnaf ve Sanatlar Sicil Memurluğu kaydı esas alınarak,1479 Sayılı yasanın 24. Ve 25. Maddeleri uyarınca tescilinin yapıldığı, ancak davacının hiç prim ödemesi olmadığı ve beş yılı aşan süreye ilişkin prim borcu bulunduğundan 1479 Sayılı yasanın Ek 19.maddesi uyarınca tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulduğu, davacının 16.03.2012 tarihinde tahsis talebinde bulunması üzerine, Kurumca tahsis koşulları değerlendirilirken, durdurulan Bağ-kur sürelerinin sigortalılık süresine dahil edilmediği, bu nedenle 25 yıllık hizmet süresi dolmadığından bahisle, davacının tahsis talebinin reddedildiği, daha sonra dava devam ederken, davacının talebi üzerine Kurum tarafından 5510 Sayılı yasanın Geçici 63.maddesi uyarınca vergi kaydının bulunduğu 15.04.1983 ile 12.11.1985 tarihleri arasındaki sürelere ilişkin borç çıkartılarak ihya işlemi yapıldığı, davacı tarafından Kurumca tespit edilen tutarın 29.02.2016 tarihinde Kuruma ödendiği, anlaşılmaktadır.1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 22.02.2006 gün ve 5458 sayılı Kanunun 13. maddesi ile değişik Ek 19. maddesinde yer alan, “Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir...” düzenlemesi karşısında, hiç prim ödemesi bulunmayan hallerde 1479 sayılı Yasa kapsamında geçerli bir sigortalılıktan söz edilemeyecektir.Bu kuralın aksine düşünmek, prim ödeme yükümlülüğünü yerine getirmeyen sigortalıya hukuka aykırı olarak bir yarar sağlamak anlamına gelir ki; böyle bir yaklaşımın kabulüne hukuk sistemi cevaz vermez.Yukarıdaki bilgiler ışığında eldeki dava da, 2654 sayılı Yasa uyarınca davacının 15.04.1983 tarihi itibariyle vergi kaydı bulunduğu, 22.03.1985 tarihinden sonra ise 3165 sayılı yasa uyarınca vergi kaydı ile birlikte Esnaf ve Sanatkarlar siciline kayıtlı olduğu, bu haliyle davacının kendi nam ve hesabına çalıştığı sabit olan 15.04.1983 ile 12.11.1985 tarihleri arasında süreyi ihya ederek, durdurulan sigortalılık süresinin geçerliliğini sağladığı nazara alındığında, mahkemenin Bağ-kur sigortalık tescilinin 15.04.1983 tarihinde başladığına dair kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Ancak, davacının tahsis talep tarihi olan 17.03.2012 tarihinde, henüz ihya işlemi yapılmadığından, geçerli bir Bağ-kur sigortalılığından söz edilemez. 1479 sayılı Yasanın Ek 19.maddesi uyarınca prim borcu nedeniyle Bağ-kur sigortalılığı durdurulan davacının, prim borcunun ait olduğu süreler, sigortalılık süresi olarak değerlendirilemeyeceğinden, tahsisi talep tarihi itibariyle tahsis koşulları oluşmamaktadır. Ne var ki ihya işleminin yapıldığı 29.02.2016 tarihi itibariyle, durdurulan Bağ-Kur sigortalılığı yeniden geçerlilik kazanmış, sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilir hale gelmiştir. Bu durumda, davacı için tahsis koşullarının ihya işleminin yapıldığı tarih itibariyle oluştuğunun kabulü gerekecektir. Mahkemece, bu husus nazara alınmadan, 01.04.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanmasına hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 03.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.