Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) MahkemesiDava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.Mahkeme, ilamında yazılı şekilde açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı Kurum, 02.08.2007 tarihli trafik-iş kazasında yaralanan sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan geçici iş göremezlik ödemesi, tedavi masrafı ve reçete bedelinden oluşan Kurum zararının rücuan tahsilini talep etmiş olup; Mahkemece, açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı)Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109’uncu maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin istemlerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı; tazminat yükümlüsüne karşı kesilen zamanaşımının, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağı hüküm altına alınmıştır.Anlaşılacağı üzere maddedeki zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki, zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır.Eldeki davada; davalı sigorta şirketi yönünden; yasal süresinde ileri sürülen bir zamanaşımı definin bulunmadığı gözetilerek, anılan davalı yönünden işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, isabetsiz bulunmuştur.Yasal süresinde zamanaşımı definde bulunan diğer davalılar yönünden ise; sigortalıya bağlanan gelirin onay tarihi 19.10.2012, dava tarihi ise 05.06.2014 olup, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında zamanaşımı süresinin dolmadığının gözetilmemesi isabetsiz bulunmuştur. Kurumca, sigortalıya yapılan geçici iş göremezlik ödemesi, tedavi masrafı ve reçete bedeline ilişkin olarak ise yukarıda yapılan açıklamalar ışığında öncelikle her bir masrafın ayrı ayrı ödeme ve sarf tarihleri Kurumdan sorulup belirlendikten sonra yukarıda yapılan açıklamalar ışığında hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren başlayan zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı değerlendirilip, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, isabetsiz bulunmuştur.Mahkemece, bozma sonrası sürdürülecek yargılamada;a-5510 sayılı Kanunun 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.506 sayılı Kanunun 26/2’nci maddesi üçüncü kişinin sorumluluğunu düzenlemekte olup; buna göre iş kazası veya meslek hastalığı üçüncü bir kişinin kastı veya kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalı veya hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunların çalışanlarına rücu edilebilir. Üçüncü kişinin rücu alacağından sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. Bir başka ifadeyle; üçüncü kişi, ancak kusurlu ya da kasıtlı bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumludur.O halde, ceza davasının sonucu araştırılarak, ceza kararında kabul edilen maddi olguların da dikkate alındığı, zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirleyen, varsa çelişkiyi gideren, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı açısından konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir. Trafik-iş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır. Kuşkusuz, davalı sürücü Özkan'ın işvereni davalı şirketin, kusurunun bulunmaması halinde sorumlu olmayacağı dikkate alınmalıdır.b- Yasa Koyucu tarafından, 25.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 6111 sayılı Yasanın 59. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi değiştirilmiş, anılan değişiklik ile trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı esası getirilmiştir.6111 sayılı Kanunun, yayımı tarihinde yürürlüğe giren geçici 1. maddesi ile de, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin de yine, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı belirtilmiştir.2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85/1 maddesine göre “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” 91. maddesine göre de “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”Tedavi giderleri kapsamında, sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının, sürücünün ve işletenin, zorunlu olarak sigorta teminatına bağlanması nedeniyle yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile sona erdirilmiş bulunmaktadır.Bu haktan, sigorta sözleşmesinin tarafı olan işleteni ve sürücülerin yararlanması gerekmekte olup, poliçe limiti kapsamında kalan tedavi giderleri nedeniyle sorumlulukları sona erecektir. Sigorta sözleşmesinin sağladığı teminattan yararlanmayanlar bu haktan yararlanamazlar. Ancak, zorunlu sigorta teminat tutarlarını aşan tedavi giderlerinin, zarara sebep olan veya hukuken sorumlu olanlar tarafından karşılanacağı, bu kişiler yönünden poliçe limitini aşan kısım için sorumluğun devam edeceği de kabul edilmelidir. 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemede; trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin karşılanacağı belirtilmiş olup, kuşkusuz geçici iş göremezlik ödemeleri yasa kapsamı içerisinde bulunmamaktadır.Kurumca talep edilen tedavi giderleri ve reçete bedeli bakımından 6111 Sayılı Yasanın sigorta sözleşmesinin tarafı olan işleteni ve sürücüler ile sigorta şirketleri bakımından getirdiği yeni durum dikkate alınarak karar verilmelidir.Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 01.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.