Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12797 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 3190 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi :İş Mahkemesi Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.1-2003/ 1336 no’lu ödeme emri için davanın yasal dayanağı; 506 sayılı Kanunun 140. maddesi olup gerek anılan maddede, gerekse 5510 sayılı Kanun'un 102. maddesinde, işverenin kanunla düzenlenen yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde idari para cezası ile sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Ancak, idari para cezası, neticede bir cezai yaptırım olup, cezaların şahsiliği ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkelerine göre, asıl borçlu kooperatif hakkında düzenlenen idari para cezasından, temsil ve ilzama yetkili kişi sıfatı ile hareket edenlerin şahsen sorumlu tutulamayacağı belirgindir.Hal böyle olunca, öncelikle, Kurum tarafından bizzat davacıya yönelik düzenlenen idari para cezası kararı bulunup bulunmadığı araştırılarak, varlığı halinde, 506 sayılı Kanunun 140. Maddesi hükmü gözetilerek uyuşmazlık çözüme kavuşturulmalıdır. “Kurumca verilecek idari para cezaları” başlığını taşıyan 140’ıncı madde, idari para cezaları, cezayı uygulayacak makam, cezaya itiraz ve itirazı inceleyecek merci ile itiraz üzerine verilen karara karşı ilgililerce başvurulacak yargı yolu ve zamanaşımı konusunda düzenleme içermektedir. İdari para cezasına karşı fiilin işlendiği tarihteki yasal düzenlemeye göre süresi içinde Kuruma itiraz edilmemesi veya itirazın reddine karar verilmesi halinde yine süresi içinde ilgili Mahkemeye dava açılmaması ya da ilgili Mahkemece itirazın reddine karar verilmesi hallerinde idari para cezası kesinleşir ve Kurum alacağına dönüşür. Kesinleşen idari para cezasına karşı İş Mahkemesinde menfi tespit ve itiraz davası açılamaz. Burada söz konusu olan idari para cezasının kendisinin iptali olup, tahsili nedeniyle tanzim edilen ödeme emrinin iptali ya da borçlu olmadığının tespiti talepleri iş mahkemesinin görev alanındadır. 06.05.1993 tarih ve 3910 sayılı Yasa ile değişik 140. maddenin son fıkrasına göre idari para cezalarının tahakkuk ve tahsilatında 10 yıllık zamanaşımısüresinin uygulanacağı düzenlenmiş, anılan fıkra 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 51’inci maddesiyle, “fiilin işlendiği günden itibaren beş yıl içinde tebliğ edilemeyen idarî para cezaları zamanaşımına uğrar.” şeklinde değiştirilmiş, sonrasında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı .....Sigortası Kanununun aynı başlıklı 102’nci maddesinde, idari para cezalarının on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımı süresinin, fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayacağı öngörülmüştür.Mahkemece, davacıya yönelik düzenlenen idari para cezası kararının varlığı halinde, yukarıda açıklanan prosedür çerçevesinde, 506 sayılı Kanun’un 140. maddesi uyarınca başlatılmış prosedürün bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varlığı saptandığında idari para cezasının kesinleşmesi olgusu bekletici sorun yapılarak idari para cezalarının kesinleşip kesinleşmediği belirlenmeli, zamanaşımı ve işin esası konusunda, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir. Şayet davacı adına düzenlenmiş bir idari para cezası yoksa; cezaların şahsiliği ilkesi gereği davacı hakkında idari para cezasına ilişkin ödeme emrinin iptali isabetlidir. 2- 2012/11524 ve 2005/16757 no’lu ödeme emirleri yönünden, 506 sayılı Yasanın 80. maddesi hükmüne göre; tüzel kişiliği haiz işverenlerin, temsil ve ilzama yetkili üst düzey yönetici ve yetkilileri haklı bir neden olmaksızın ödenmeyen prim, sosyal yardım zammı ve ferilerinden dolayı Kuruma karşı işverenler ile birlikte müteselsilen sorumludurlar. Bu anlamda salt ortak veya yönetim kurulu üyesi olmak yeterli olmayıp, prim alacağının tahakkuk ettiği ve ödenmesi gereken dönemde, üst düzey yönetici sıfatıyla işveren tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetki olma gereği de bulunmaktadır. “...temsil ve ilzam yetkisi bulunmamasının “haklı nedenler” kavramı içinde kabul edilmesi gerekir.”(YHGK, 18.02.2009 t., 2009/10-36 E., 2009/82 K.) Takibe konu borca ilişkin dönemde geçerli yasal düzenleme uyarınca, Kooperatifi temsil ve ilzam yetkisi bulunup bulunmadığı Kooperatifteki kayıtlardan da yararlanmak suretiyle kuşku ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken , yanılgıya dayalı değerlendirme sonucunda, davanın kabulü karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.