Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12720 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 11123 - Esas Yıl 2016





Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) MahkemesiMahkemece, bozmaya uyarak ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.1)Eldeki dosyada, davacının 25.01.1992 tarihinden itibaren 1 yıl çalıştığı iddiasıyla hizmetlerinin tespiti istemli açmış olduğu davada mahkemece, bozmadan önce davanın kabulü ile 25.01.1992 tarihinde davalı işyerinde sigortalı olarak işe başladığının tespitine karar verildiği böylece hüküm fıkrasında kabul denilerek çelişki oluşturulduğu, kararın çelişki nedeniyle bozulduğu, bozmadan sonra mahkemece yeniden yapılan yargılamada yanlış değerlendirme yaparak ıslah beyanına esas alarak karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.2)Yargıtay İçtihadı ....u’nun 04.02.1948 gün ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına baktığımızda; ıslahın, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurum olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki; taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177’nci maddesinde ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla, 177’nci maddenin soyut iznine bakılarak, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hallerde, işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O halde, ıslahla ilgili kuralların, yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanması; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur. Hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davacının 07.04.2016 tarihli duruşmadaki ıslah beyanı ile istemlerini ıslah suretiyle artırdığı ve Mahkemece ıslah dilekçesindeki talep artırımı dikkate alınmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.Ne var ki varılan bu sonuç hatalı olmuştur. Yargıtay.... Kurulunun 4.2.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Hal böyle olunca da bozmadan sonraki yargılama aşamasında davacı tarafça yapılan ıslah işlemi dikkate alınarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ...'na iadesine, 20.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.