Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12708 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 23310 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi :İzmir 1. İş MahkemesiTarihi :23.10.2013No :2013/425-2013/629 Dava, davacının yaşlılık aylığının iptaline yönelik Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 01.03.2005 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yaşlılık aylığı almakta olan davacının, 05.04.1999-28.02.2005 tarihleri arasındaki çalışmalarının kendisine ait işyerinden bildirildiği ve bu dönemde davacının 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olması gerektiği gerekçesi ile tahsis şartlarının ortadan kalkması nedeni ile yaşlılık aylığının başlangıçtan itibaren iptal edildiği anlaşılmaktadır. Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine (iş sözleşmesine) dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3’üncü maddesinde bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmış, 4’üncü maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında 2’nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “işveren” olarak tarif edilmiş, 6. maddede de, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; iş sözleşmesine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3’üncü maddede belirtilen “sigortalısayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Bununla birlikte iş sözleşmesi, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve diğer maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, olağan olarak sigortalılık niteliği, 506 sayılı Kanunun 2. maddesine göre hizmet akdinin kurulması ve yukarıda açıklanan zaman ve bağımlılık unsurlarının gerçekleştiği çalışmaya başlanması ile edinilir. Eldeki dava dosyasına konu olayda, davacının 05.04.1999 tarihinden itibaren ihtilaf konusu dönemde kahvehane olarak işletilen işyerini kendi nam ve hesabına çalıştırdığı, 506 sayılı Yasanın yukarıda açıklanan hükümleri çerçevesinde hizmet akdinin unsurlarının davacı yönünden oluşmayıp bilakis davacının çalışmalarının 1479 sayılı Yasanın 24 ve devamı maddelerinde düzenlenen ve “Kanunla ve Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız” çalışanların tabi olduğu statüye tabi olduğu çekişmesizdir. Hal böyle olunca, ihtilaf konusu dönemde davacının 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılması mümkün olmayıp, 1479 sayılı Yasanın Ek Geçici 6. maddesi hükmünün yaşlılık aylığı tahsisinde esas alınan sigortalılık sürelerinin niteliğine yönelik uyuşmazlık hallerinde uygulanamayacağı gözetilerek, ihtilaf konusu dönemde davacının 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğu kabul edilerek ve 506 sayılı Yasa kapsamındaki bu dönemde ödenen primlerin 5458 sayılı Yasanın 16. maddesi hükümleri çerçevesinde 1479 sayılı Yasaya tabi sigortalılığına aktarımı sağlanarak, anılan Yasanın Geçici 10. maddesi çerçevesinde davacı yönünden yaşlılık aylığı tahsisi şartlarının varlığı irdelenerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.