Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10313 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 21430 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :İş Mahkemesi Dava, itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, tarafların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-) 1985 – 2005 dönemindeki 506 sayılı Kanuna tabi sigortalılığı üzerinden 01.11.2009 gününden itibaren kendisine malûllük aylığı bağlanan davalının 2005 – 09.07.2010 tarihleri arasında vergi kaydına dayalı çalıştığının belirlenmesi üzerine davacı Kurumca 2010 yılının Aralık ayında, aylığının başlangıç günü itibarıyla iptal edildiği, 01.11.2009 – Aralık/2010 döneminde yersiz karşılandığı ileri sürülen sağlık hizmet giderlerine ilişkin borç tahakkuk ettirildiği, 01.10.2008 – 09.07.2010 dönemi yönünden 5510 sayılı Kanunun 4/1(b) maddesi kapsamında sigortalılık tescilinin gerçekleştirildiği, sonrasında davalının 24.03.2011 tarihinde anılan sigortalılığa ilişkin prim borcunu ödeyip tahsis başvurusunda bulunması üzerine 01.04.2011 gününden itibaren malûllük aylığının yeniden bağlandığı anlaşılmakta olup sağlık hizmet giderlerinin yasal faiziyle birlikte geri alınması için başlatılan icra takibine süresinde itiraz edilmesi üzerine açılan işbu davada mahkemece yapılan yargılamada, Kurum işlemi yerinde bulunarak itiraz iptal edilip takibin devamına karar verilmiş, tazminat talebi ise reddedilmiştir. Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun “Sosyal güvenlik destek primi” başlığını taşıyan Ek 20/3. maddesinde, diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre malûllük aylığı bağlananlardan, 24. maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen kapsamda çalışmaya başlayanların, çalışmaya başladıkları ayı izleyen ay başından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil sosyal güvenlik destek primi ödeyecekleri, sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekenlerin Kuruma  yazılı  bildirimde bulunmak zorunda oldukları, bildirimde bulunmayanlar ile Kurumca belirlenemeyenlerden sosyal güvenlik destek priminin hesaplanarak tahsil edileceği açıklanmıştır. Diğer taraftan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 27/3. maddesinde, malûllük aylığı almakta iken bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların aylıklarının, çalışmaya başladıkları tarihi izleyen ödeme dönemi başında kesileceği ve bu Kanuna tabi olarak çalıştıkları süre zarfında belirlenen prime esas kazançları üzerinden kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortasına ait prim alınacağı, bunlardan işten ayrılarak yeniden malûllük aylığı bağlanması için yazılı istekte bulunan ya da emekliye ayrılan veya sevk edilenlere; kontrol muayenesine tabi tutulmak ve ilk aylığına esas malûllüğünün devam ettiği anlaşılmak kaydıyla yeniden aylığın hesaplanarak bağlanacağı belirtilmiş ise de “Sosyal güvenlik destek primine ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 14/1. maddesinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanların, vazife malûllük, malûllük ve yaşlılık veya emekli aylığı bağlananlar ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaya devam edenler hakkında sosyal güvenlik destek primine tabi olma bakımından bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği bildirilmiş, ayrıca, yargılama aşamasında kabul edilerek 19.01.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6385 sayılı Kanunun 12. maddesiyle 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 45. maddesinde, bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına girmekle birlikte, asli olarak hak etmediği bir kapsamda sağlık hizmeti alanlara 31.01.2012 tarihine kadar verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Kurumca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçların, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri durumunda tahsil edilmeyeceği, bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden Kurumca vazgeçileceği hüküm altına alınmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun takip tarihi itibarıyla yürürlükte olan 67/2. maddesinde de borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse alacaklı yararına ve istem üzerine tarafların durumuna, davanın ve hüküm altına alınan şeyin tahammülüne göre, hüküm altına alınan tutarın %40’ından aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata karar verileceği belirtilmiştir. İtirazın iptali davalarında icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Anılan tür bir alacaktan söz edilebilmesi için ise gerçek tutarın belli ve sabit olması veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için alacağın tüm unsurlarının bilinmesi ya da bilinebilecek durumda bulunması gereklidir. Buna göre, alacağın likit nitelikte olduğunun kabulü için borçlu tarafından tutarın araştırılarak belirlenmesi olanağının varlığı yeterlidir. Yukarıdaki yasal düzenlemeler ışığında beliren maddi ve hukuki olgular karşısında dava değerlendirildiğinde, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, a-) Geçici 14/1. madde gereğince, 01.10.2008 tarihinden önce 506 sayılı Kanuna tabi sigortalı olan ve malûllük aylığı alırken 1479 sayılı Kanun hükümlerine göre kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması bulunan davalı hakkında sosyal güvenlik destek primine tabi olma bakımından 1479 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup anılan Kanunun Ek 20/3. maddesi gereğince, aylığı kesilmeksizin sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışma olanağının bulunduğunun göz ardı edilmesi, b-) Yargılama aşamasında yürürlüğe giren Geçici 45. madde kapsamında değerlendirme yapılmaksızın karar verilmesi, isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de a-) Yersiz karşılandığı ileri sürülen sağlık hizmet giderleri toplamı olan asıl alacağın, icra takip ve dava tarihi itibarıyla varlığı ve tutarının belli ve sabit, dolayısıyla likit nitelikte olduğu dikkate alınmaksızın, takibe haksız itiraz ettiği benimsenen davalının Kurum yararına hüküm altına alınan asıl alacak tutarının %40’ı oranında tazminatla sorumluluğuna hükmedilmemesi, b-) 492 sayılı Harçlar Kanununa göre belirlenen karar ve ilam harcının, takip ve dava konusu yapılan tüm alacak yerine yalnızca asıl alacak tutarı üzerinden hesaplanması, c-) Vekil ile temsil olunan Kurum yararına eksik avukatlık ücreti belirlenmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davalıya geri verilmesine, 28.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.