Dava, davalıya yersiz ödendiği iddia olunan ölüm aylıklarının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Ebru Pakin Akın tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1- Davacıya annnesinden dolayı, 506 sayılı Yasa kapsamında 01.02.1989 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı, 1999 yılında, ikinci evliliğinin boşanma ile sonlanması üzerine tekrar ölüm aylığı almaya başladığı, 01.10.1999 tarihinden itibaren ise, 1979-1992 yılları arasında yurtdışında geçen 4997 gün çalışma süresinin 3201 sayılı Yasaya göre borçlanıp 1993'de ödemesi ve 01.6.1998-30.6.1998 tarihleri arası 506 sayılı Yasa kapsamında 30 gün isteğe bağlı sigortalılık primi ödemesi sonrası toplam 5027 gün üzerinden yaşlılık aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının ölüm aylığına hak kazandığı tarihte, 506 sayılı Yasanın 68/I,C bendinde, "diğer sosyal güvenlik kurumlarından gelir ve aylık almama" şeklinde bir kısıtlamanın yer almadığı, geçici 91. madde hükmünün de davacının ölüm aylıklarının kesilmesine engel olduğu, üstelik davalının sosyal güvenlik kurumuna tabi çalışmaları bulunmadığı, zira bağlanan aylığın çalışmaları sebebiyle değil, borçlanma ve isteğe bağlı sigortalılık sebebiyle bağlandığı değerlendirmesi yapılmıştır. Davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Yasanın geçici 91. maddesidir. Anılan düzenlemede, 6.8.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıkların; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınamayacağı belirtilmiştir. Davacının yurtdışında (İsviçre'de), 1979-1992 tarihleri arasında çalıştığı ve 3201 sayılı Yasa kapsamında borçlanarak ödediği 4997 günün, kendi çalışmaları olduğu tartışmasızdır. Çözüme kavuşturulması gerekli sorun, bu çalışmaların Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalar gibi değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu çalışmaların yurtdışı hizmet borçlanması ile borçlanılıp ödenmesi sonrası bağlanan aylığın, kendi çalışmalarından dolayı bağlanan aylık kapsamında ele alınıp alınmayacağıdır. Türkiye-İsviçre Arasındaki Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 15. maddesinde, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları hakkında, Türk mevzuatının uygulanmasında, bir kimsenin Türk mevzuatına tabi olmadan önce İsviçre yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olmuş ise, sözü edilen İsviçre sigortasına ilk defa tabi olduğu tarihin, Türk mevzuatına ilk defa tabi olduğu tarih sayılacağı düzenlemiştir. Anayasamızın, Usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğuna dair 90. maddesi karşısında, anılan düzenlemenin sorunun çözümünde dikkate alınması gerektiği hususunda tereddüt yoktur. YHGK'nun 29.9.2010 gün ve 2010/21-302 E. - 2010/ 2010/438 K. Sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, "Hizmet borçlanması", sigorta kapsamında sayılan fakat bildirilmemiş ve primi ödenmemiş sürelerin, ilgili tarafından başvurularak primlerinin ödenmesi işlemidir (Şakar, Müjdat: Sosyal Sigortalarda Hizmet Borçlanması ve Hizmetlerin Birleştirilmesi, Yaklaşım Dergisi, Temmuz/2005, Sayı:151). Sigortalının, mevcut olmayan bir süreyi borçlanabilmesi de, mümkün değildir. Yurt dışındaki vatandaşların sosyal güvenliklerinin sağlanması bakımından, ülkemizde "yurt dışı hizmet borçlanması" olanağı getirilmiştir. 3201 sayılı Kanun uyarınca yurt dışı hizmet borçlanması, yurt dışında geçmiş belirli/bazı sürelerin Türkiye'de geçmiş gibi değerlendirilmesidir. Borçlanılan yurt dışı çalışma süresi, tıpkı ihya edilen sigortalılık süreleri gibi ele alınarak, bedelinin ödenmesi karşısında, tahsis isteminde değerlendirmeye konu olmakta ve 506 sayılı Yasa kapsamında bağlanan aylıklarda dikkate alınmaktadır. 2- Dava dilekçesinde, davalının yaşlılık aylığı almasına rağmen, annesinden 01.10.1999-25.10.2006 tarihleri arasında yersiz olarak aldığı 20.456,50 TL ölüm aylıklarının ödeme tarihlerinden faiziyle tahsili istenmektedir. Yapılacak değerlendirmede 5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 96. maddesi dikkate alınmalıdır. Belirtilen hükümde, "Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır……" düzenlenmiştir. Konuya ilişkin 5510 sayılı Yasa öncesi mevzuatta, 506 sayılı Yasanın 121. maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Yasa içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir özel düzenleme de bulunmamaktadır. 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır. Kurumun istirdadını isteyeceği yersiz ödemenin kapsamını belirlemedeki irade serbestisi de, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gereğini doğurmaktadır. Maddenin genel hükümlere atfı, 5510 sayılı Yasanın 97. ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında; fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümü gerekmektedir. Ayrıca, sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı davalarında kamu kurum ve kuruluşları açısından Borçlar Kanunu'nun 66. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı, o kurum ve kuruluşların yetkili kişi veya organlarının verdiğini, istirdada haklı olduğunu öğrendiği tarihtir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.09.1987 t., 1987/9-68 E., 1987/618 K.). Borçlar Kanununun, somut uyuşmazlıkta iadeyle yükümlü olunan tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63. Maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bilindiği üzere, iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar nispetinde ret ve iadeyle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşen, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor ise, kötü niyetli sayılacağında kuşku bulunmamaktadır. Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler dikkate alınmaksızın eksik araştırma ve yanılgı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 05.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.