Mahkemesi : İstanbul Anadolu 15. İş Mahkemesi Tarihi : 07.03.2013No : 2013/1323-2013/66 Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Davacının ortağı olduğu limited şirketin prim borçları nedeniyle davacı hakkında yapılan icra takibi kapsamında düzenlenen ödeme emrinin iptali istemine ilişkin davada, zamanaşımı nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiştir.1- Kurum alacağı için 6183 sayılı Kanunun 55. maddesi uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Yasanın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir. 2709 sayılı T.C.Anayasası’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40.maddesi uyarınca; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.” Maddeye 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 16.maddesi ile eklenen 2.fıkra uyarınca “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi Kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır”. Bu bağlamda, anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa’da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin Anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır. Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.Bu kapsamda, Anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için, Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekmektedir.Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için, SGK alacaklarının tahsiline yönelik işlemlerin tamamında ilgili mevzuatın vergi alacaklarının tahsili ile SGK alacaklarının tahsiline ilişkin olarak uygulanmasındaki farklılıklar da dikkate alınarak ilgiliye, işleme karşı, başvurabileceği Kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.Anılan zorunluluk karşısında, Kurum alacaklarının tahsiline ilişkin olarak, 6183 sayılı Kanunun 55.maddesi uyarınca, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin ilgilinin başvurabileceği Kanun yolu ve süresini açıkça gösterir ve özellikle, mevzuatta açıklık bulunmaması nedeniyle, 6183 sayılı Kanunun 58.maddesi ile öngörülen itiraz hakkını kullanabilmesi için, yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.Somut olayda; davacının, kendisine gönderilen ödeme emrini 31.08.2012 tarihinde tebliğ aldıktan sonra, davalı Kuruma 7 günlük süre içerisinde 05.09.2012 tarihinde itiraz ettiği, davalı Kurum tarafından da, 06.11.2012 tarihli yazı ile davacının itirazına cevap verildiği, bu cevabın davacıya 25.09.2012 tarihinde tebliğ edildiği, davacının da iş bu davayı 28.09.2012 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır. Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek, itiraz merciinin, iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde, Kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, bir anlamda, davacıyı yanıltıcı şekilde itirazını değerlendirmeye alması halinde, Kuruma ödeme emrinin tebliğinin ardından yaptığı başvurunun, hatalı mercie (görevli olmayan yere) yapılan başvuru ve dolayısıyla, sonrasında açtığı davanın, 7 günlük süresi içerisinde açılmış bir dava olarak kabulü gerekecektir.Dolayısıyla yukarıda açıklanan hukuki ve usuli nedenler göz önüne alındığında mahkemece davanın süresinde açıldığına ilişkin tespiti yönünden bir isabetsizlik bulunmamaktadır.2- Davanın yasal dayanağı olan 6183 sayılı Yasa'nın 35/1.maddesi hükmüne göre, limited şirket ortakları, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya mesul olurlar ve bu Yasa uyarınca takibe tabi tutulurlar. Limited şirketin prim borçlarından dolayı ortakların, şirkette hisse sahibi oldukları döneme ait prim borçlarından sorumlu olacakları açıktır.Dava konusu somut olayda, davacıya gönderilen ödeme emrinin ortağı olduğu limited şirketin 2002/6. aylar ile 2006/8. aylar arasındaki prim borçlarına ilişkin olduğu, davacı tarafından şirket ortaklığının 24.08.2005 tarihinde kazanıldığı ve 22.11.2006 tarihinde ortaklıktan hissesinin tamamını devrederek ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bu halde davacının dava dışı şirketin prim borçlarının 2005/8. aylar ile 2006/8. aylar arasındaki kısmından hissesi oranında sorumlu bulunduğu açıktır. Mahkemece yukarıda açıklanan usuli ve hukuki nedenler göz önüne alınarak davacının sorumlu olduğu dönemler yönünden yapılan açıklamalar ışığında karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.