MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/02/2013NUMARASI : 2010/1209-2013/68 Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava; imar parseline elatmanın önlenmesi ve eski hale iadesi olmazsa eski hale getirme bedelinin tahsili isteğine ilişkindir. Mahkemece; davacının parseline davalı parseli üzerindeki binanın tecavüzünün imar uygulaması sebebiyle oluştuğu ve davacının yapı bedelini ödemekten kaçındığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 2438 ada 4, 5 ve 10 parsel sayılı taşınmazların 30.7.1998 tarihinde yapılan imar uygulaması ile oluştuğu, bunlardan 4 no'lu imar parselinin dava dışı Mümin Vatansever adına tescil edildiği, 10 no'lu parselin kadastral 1146 sayılı parselin paydaşlarından olan davalı M.. T.. adına tescil edildiği, 5 no'lu parselin ise aynı imar uygulaması ile A.. G... adına tescil edildikten sonra tedavüller görerek 21.3.2003 tarihinde davacı tarafından satın alma yoluyla edinildiği, davalı Mehmet'in kadastral parseldeki 4/576 payı 16.6.1993 tarihinde satın aldığı ve dava konusu evi ve eklentilerini 1994 yılında yaptırdığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı, üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus TMK'nin 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı Yasanın 1605 sayılı Yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Bunun yanısıra, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olayda, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve uygulama yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca; davalının imar uygulamasından önce yaptığı binanın paydaşı olduğu kadastral parselde kalıp kalmadığının tespiti açısından, imar uygulaması ile oluşan 4, 5 ve 10 nolu imar parseller ile geldilerini teşkil eden kadastal parsellerin aynı ölçekteki krokilerinin getirtilerek, mahallinde konusunda uzman, içlerinde harita mühendisi ve inşaat mühendisinin de bulunduğu üç kişilik bilirkişi heyeti aracılığı ile yapılacak keşifle, kadastral parseller ile imar parsel krokilerinin çakıştırılarak ve renkli kalemler ile sınırlarının ayrı ayrı gösterilerek, çekişme konusu taşınmazdaki taşkınlığın imar uygulaması ile oluşup-oluşmadığının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, davalının binası kadastral parselde de taşkın ise bedeli hükmedilmeksizin yıkıma karar verilmesi, müdahalenin imar uygulaması ile oluştuğunun ve taşkın yapıların bulunduğu zeminde davalının imar öncesi bir hakkının olduğunun belirlenmesi halinde, taşkın kısımların yıkılması ile binanın tamamının yıkılıp-yıkılmayacağının, kalan kısmın zarar görüp görmeyeceğinin açıklığa kavuşturulması, tamamı yıkılacak ise yapının kaim değerinin belirlenmesi, aksi halde yıkılan kısımların bedeli depo ettirilmek suretiyle elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesi gerekirken, hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olmayan tek inşaat bilirkişi raporu esas alınarak, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.