Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9805 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 5306 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : KUMLUCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/11/2012NUMARASI : 2010/313-2012/401Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan R.in kayden paydaşı olduğu 426 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 1408/2400 payını 24.03.2008 tarihinde satış suretiyle davalı kızı Z.e temlik ettiği, murisin 29.07.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak davacı eşi M.,davacı 6 çocuğu,dava dışı oğlu A.ile davalı kızı Z.in kaldığı,dinlenilen mahalli bilirkişi ve tanıkların ,mirasbırakanın sağlığında çekişmeli taşınmazı davalı kızı Z.'e sattığından haberdar olmadıklarını , davalının dava konusu taşınmazda hiç oturmadığını, murisin ölene kadar kendisine ait arazilerin geliri ile geçindiğini, davacı eşi M. ve davacı kızı E.. ile birlikte yaşadığını bildirdikleri anlaşılmaktadır.Davalı, satışın gerçek olduğunu, satış bedelini 2002-2008 tarihleri arasında elden parça parça murise ödediğini, mirasbırakanın sağlığında kendisine ait taşınmazların gelirlerinin bir kısmını çocukları arasında paylaştırdığını savunmuştur. Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de T. Medeni Kanunu'nun 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince;mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın gerçek değeri ile satış bedeli arasında aşırı fark bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.Öte yandan, herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Davalı taraf ,mirasbırakanın sağlığında tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırmanın yapıldığı ve çekişme konusu taşınmaz bedelini ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlayabilmiş değildir. Belirtilen durum karşısında, murisin mirasçılardan mal kaçırma niyeti ile hareket ettiği ve temlikin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca ,davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken , yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.