MAHKEMESİ: BODRUM 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/12/2010NUMARASI: 2009/123-2010/471Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı şirketin kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan yere iskele kurmak suretiyle elattığını, kendisinin kıyıdan yararlanmasına engel olduğunu ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur. Davalı Şirket, gerekli izinlerin alınmasından sonra iskele yapıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 04.10.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ....ile temyiz edilen vekili Avukat ..... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkin olup, Mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme neticesinde, özellikle 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre, bilirkişi rapor ve krokisinde gösterilen çekişmeye konu iskelenin, tanımı aynı Yasanın 4. ve Anayasanın 43. maddesinde belirtilen kıyıda kaldığının belirlendiği gerekçesiyle el atmanın önlenmesi suretiyle yıkıma karar verilmiştir.Gerçektende, davalı Şirketin, niteliği kıyı olduğu belirlenen yere iskele kurmak suretiyle tasarrufunda bulundurduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kıyıda ne gibi muhtesatların yapılacağı ve prosedörü 3621 sayılı Kıyı Kanununun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Yasada belirlenen prosedörün dışında, gerek Belediyenin 7.5.1999 tarih ve 4-163-453 sayılı, gerekse Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğünün 12.9.2005 tarih ve 6747 sayılı yazılarıyla çekişme konusu iskele için izin alınması, davalı Şirketin kıyıya iskele yapmasını haklı kılmaz.Ancak, anılan Yasa hükmü çerçevesinde ve koşulların yerine getirilmesi suretiyle iskele kurulduğunun saptanması halinde yıkıma karar verilemeyeceği kuşkusuzdur. Ne var ki, Mahkemece, anılan yasal düzenleme gözardı edilerek, uygulamalı imar planında iskele yapılması konusunda bir belirleme yapılıp yapılmadığı üzerinde durulmaksızın neticeye gidilmiştir.Diğer taraftan, davacı Türk Medeni Kanununun 683.maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına değil genel yararlanma hakkına dayanarak elatmanın önlenmesi isteğinin yanında yıkım talebinde de bulunmuştur. Bilindiği üzere, yıkım istekli davalarda kayıt malikinin de davada yer alması zorunludur. Oysa yıkımı istenen iskelenin bulunduğu yer özel mülkiyete konu teşkil etmeyen kıyı nitelikli ve tescile tabi olmayan yerlerdendir. Taşınmazın bu niteliği hazinenin arzın tabii maliki olma gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu ilkelere göre hazineye davada yer verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. O halde, öncelikle arzın tabii maliki hazineye davada yer verilip verilmeyeceğinin değerlendirilip gerekçelendirilmesi sonra 3621 sayılı Kıyı Yasasının 6. maddesi hükmü gözetilerek, gerekli araştırma ve soruşturmanın yapılması, uygulamalı imar planında iskele yapılması konusunda bir belirleme yapılıp yapılmadığı üzerinde durulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatle yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalı Şirketin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (yeni 6100 sayılı HMK'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 04.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.