Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9751 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 13863 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ, ESKİ HALE GETİRME, TAZMİNATTaraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, eski hale getirme, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı şirket vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.10.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacı ... vekili Avukat, davalı ... Müdürlüğü vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, elatmanın önlenmesi, eski hale getirme ve tazminat isteklerine ilişkindir.Davacı, kayden paydaşı olduğu 961 parsel (eski 274) sayılı taşınmaza davalıların hafriyat dökmek suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek elatmanın önlenmesi, eski hale getirme ve 7.939-TL maddi tazminata karar verilmesini istemiştir.Davalı idare, dava konusu parsele bitişik olimpiyat kavşağı inşaatının diğer davalı ??irkete ihale edildiğini, dava konusu yerin hafriyat döküm alanı olarak gösterilmediğini belirterek davanın husumet yokluğundan reddini savunmuş, diğer davalı şirket ise, taşınmazın fiili olarak taksim edilmiş olup paydaşların bir kısmının taşınmaza hafriyat dökülerek arazilerinin yükseltilmesi talep etmesi üzerine davacının fiili olarak kullandığı kısım harici yere hafriyat döküldüğünü, ortada zararlı değil faydalı bir işlem olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davalı idare bakımından yargı yolu nedeniyle davanın reddine, davalı şirket bakımından davanın kabulüne dair verilen karar Dairece; “... öncelikle elatmanın önlenmesi isteği yönünden 492 sayılı Kanunu'nun 30. ve 32. maddeleri uyarınca işlem yapılarak taşınmazın keşfen belirlenen değeri üzerinden davacıdan harcın yatırılmasının istenmesi, aksi takdirde HUMK 409. (6100 sayılı Yasanın 150.) maddesinde düzenlenen usül kurallarının uygulanması yerine, yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler göz ardı edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davalı idare hakkındaki önceki karar bozma konusu yapılmadığından karar verilmesine yer olmadığına, davalı şirket aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının kayden paydaşı oluğu çekişme konusu 961 parsel sayılı taşınmazda 601/8336 oranında paydaş olduğu, dava dilekçesi ile 3. kişi konumunda olan davalıların çekişme konusu taşınmazda hafriyat döktükleri kısma yönelik elatmanın önlenmesi, eski hale getirme ve tazminata karar verilmesinin istenildiği, taşınmazda hafriyat dökülen kısmın keşfen belirlenen değerinin 1.789.284,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.Öncelikle belirtmek gerekir ki, mahkemece her ne kadar bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de bozma gereklerinin yerine getirildiği söylenemez.Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanununun 683/son maddesi gereğince paydaşlardan her biri topluluğa giren hakların korunmasını isteyebileceği gibi, taşınmaza yönelik haksız müdahalelere karşı tek başına el atmanın önlenmesi davası açabilmesi de mümkündür.Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 6100 sayılı HMK'nın 120 (1086 sayılı HUMK'un 413.) ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin değeri olacağı kuşkusuzdur (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK).Ne var ki, elatmaya konu yerlerin değeri gösterilmeksizin davanın açıldığı, bozma sonrası taşınmazda hafriyat dökülen kısmın keşfen belirlenen değeri üzerinden harç yatırılmayıp, davacının payına düşen 128.983,62 TL üzerinden eksik harcın yatırıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür. Hâl böyle olunca, öncelikle davada ileri sürülen el atmanın önlenmesi isteği ile ilgili olarak taşınmazda hafriyat dökülen alanın keşfen saptanan değeri üzerinden peşin harcın alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek sadece davacının payına düşen kısmın değeri üzerinden tamamlama harcı alınarak işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir. Davalı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlere hasren sair hususlara girilmeksizin (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.