Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9740 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 8570 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/05/2011NUMARASI : 2010/54-2011/214Taraflar arasında görülen davada;Davacı, dava konusu 40 parsel sayılı taşınmazda kayıt maliki iken 500 m2lik kısmını, dava dışı kişiye kiraladığını ancak taşınmazın tamamını kullanması karşısında tahliyesini sağlayabilmek amacıyla davalı oğluna, tahliyeden sonra iade etmesi koşuluyla, bağışladığını, tahliye sağlandığı halde davalının tapuda ferağ vermediğini, taşınmazı devir iradesinin bulunmadığını, davalının iknası üzerine bağış yoluyla devrettiğini, iradesinin fesada uğratıldığını, diğer mirasçıların haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacının diğer çocukları lehine de tasarrufları olduğunu, muvazaalı temlik olduğu düşünülse de yazılı delille kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davacının kandırıldığına dair kesin hükme götürecek delil ibraz edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Davacı dava dilekçesinde; kayden malik olduğu taşınmazdaki kiracının tahliyesini sağlayabilmek amacıyla taşınmazın iade edilmesi koşuluyla oğlu olan davalıya satış yoluyla temlik ettiğini, kiracının tahliyesi sağlanmasına rağmen tapuda ferağ vermediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesi isteğinde bulunmuş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.İddianın ileri sürülüş biçimine göre; davada inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir. Bu tür bir iddianın kanıtlanması 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında sözü edilen yazılı belge sunulmasına veya yazılı delil başlangıcı sayılacak nitelikte bir bulgunun varlığına bağlıdır. Eldeki davada bu tür bir belge veya bulgu ibraz edilmediğine ve bulunmadığına göre davanın reddedilmesi gündeme gelecektir.Ne var ki; davacı dilekçesinin deliller bölümünde “ve sair” demek suretiyle “ yemin deliline de” dayanmıştır. Bilindiği üzere; yemin 6100 sayılı HMK’nun 228. (1086 sayılı HUMK’nun 337. vd. ) maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen ve davayı sonuçlandıran yasal ve kesin delildir. 05/02/1947 tarih, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile iddiasının yazılı delille kanıtlayamayan kimse karşı tarafa yemin teklif etme hakkının bulunduğu sabittir. Aynı zamanda “….nam-ı müstear davalarının yazılı delille kanıtlayabileceğine…..” ilişkin hükmü yemin deliline dayanılmasını engeller biçimde yorumlanamaz. Oysa eldeki davada davacıya bu olanak tanınmamıştır.Hal böyle olunca; davacıya yemin önerme hakkının hatırlatılması, bu hakkın kullanılması halinde hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.