Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9714 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 11907 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/03/2012NUMARASI: 2009/250-2012/68Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.06.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat M. D.geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, miras taksim sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli 217 parsel sayılı taşınmazın muris R. adına kayıtlı iken, ölümüyle mirasçıları olan eşi ve üç çocuğuna 25.08.2008 tarihinde 1/4'er paylarla intikal ettiği; mirasçılar arasında aynı tarihte miras taksim sözleşmesi düzenlendiği ve taşınmazdaki dört adet bağımsız bölümün paylaşıldığı; sonrasında, mirasçılardan T.ın, 1/4 payını dava dışı .T.a satış yoluyla devrettiği; tapudaki işlemlerin yapılması için T.y dışındaki mirasçılar ile E.T.tarafından dava dışı C.B.Soydan'ın vekil tayin edildiği, adı geçen vekilin de taşınmazda kat mülkiyeti tesis ettirerek dört adet bağımsız bölümün T. dışındaki mirasçılar ile E.T.r adlarına tescilini sağladığı görülmektedir.Mirasçılardan M., miras taksim sözleşmesine göre çekişmeli 4 nolu bağımsız bölümün kendisine verilmesi gerektiğini, ancak vekil C..Soydan'ın miras taksim sözleşmesine uygun hareket etmediğini ve anılan bağımsız bölümü annesi A. adına tescil ettirdiğini ileri sürerek annesi aleyhine eldeki davayı açmıştır.Mahkemece, miras taksim sözleşmesinin geçerliliğini koruduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Ne var ki, yapılan soruşturmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığı iddiasına da dayanıldığının kabulünde zorunluluk vardır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.Hal böyle olunca, öncelikle somut olayın daha iyi aydınlatılması için vekil C. B. S.'ın davada yer almasının sağlanması, ondan sonra yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak vekilin vekalet görevini kötüye kullanıp kullanmadığının, davalı A. ile el ve işbirliği içerisinde hareket edip etmediğinin açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK'nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.