Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9655 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 8145 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar tereke temsilcisi ve davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Davacılar, mirasbırakan ...'nün yurt dışında yaşamakta olup, miras paylaşımında kullanılmak üzere kardeşi davalıya vekaletname verdiğini, murisin İsviçre'de rahatsızlanıp 5 ay içinde öldüğünü, davalının murisin ölümcül hastalığı döneminde vekaletnamedeki tevkil yetkisini kullanarak kuzeni ...ı vekil kılmak suretiyle murisin paydaşı olduğu 122 ada 2, 181 ada 4, 285 ada 11, 13, 18; 286 ada 18, 289 ada 12, 13, 14, 15 ve 295 ada 10 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını satış suretiyle temlik aldığını, murisin satış iradesinin olmadığını, satış bedelinin ödenmediğini, vekil ve davalının el ve iş birliği içinde hareket ettiklerini, mirasçıdan mal kaçırmanın amaçlandığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmışlar, yargılama sırasında 24.12.2012 tarihinde ıslah suretiyle, tapu kayıtlarının iptali ile muris Yüksel Yümlü terekesine iadeye karar verilmesini istediklerini bildirmişlerdir.Davalı, murisin borcu nedeniyle dava konusu taşınmazların devri bakımından kendisine 2005 yılında vekaletnameyi verdiğini, iddiaların doğru olmadığını, vekilin kuzenleri olup, emlakçılık yaptığını, iç ilişkilerini bildiğini, kendisine yardım amaçlı devirleri yaptığını, murisin iradesine uygun işlem yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıya devrinin haksız yapıldığı iddiasının ispatlanamadığı, murisin temlikten çok önce vekaletnameyi verdiği, azil yapmadığı, muris ile davalı arasındaki güven ilişkisinin devam ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; muris ... ile davalının kardeş oldukları, murisin 18.03.2005 tarihinde, Türkiye' de bilimum il ve ilçelerdeki taşınmazlarını satma yetkisini içerir vekaletnameyi ablası davalıya verdiği, vekilin vekaletnamedeki tevkil yetkisini kullanarak 14.01.2011 tarihinde kuzeni...'ı vekil kıldığı, vekil ....'in çekişme konusu 122 ada 2 parselin ½ payı, 181 ada 4 parselin 8/288 payı, 285 ada 11 parselin 981/2400 payı, 13, 18; 286 ada 18, 289 ada 12, 13 parselleri, 14 parselin 1203/2400 payı, 15 parselin 1203/2400 payı ve 295 ada 10 parselin 1403/2400 payı miras bırakan ... adına kayıtlı iken 15.07.2000 tarihinde ölümü ile mirasçılarına intikal ettiği, mirasçı....'nün anılan taşınmazlardaki iştirak payını aynı iştirak grubu içindeki paydaş davalıya 20.01.2011 tarihli akitle satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilerek somut olaya bakıldığında, murisin İsviçre'de yaşamakta olduğu, maddi durumu iyi olup, lokal işlettiği, Türkiye'ye geldiğinde akrabalarına yardım ettiği gibi davalı kardeşine de para verdiği, murisin Türkiyede'ki işlerini davalının takip ettiği, ölümünden son 5 ay önce rahatsızlanarak böbrek yetmezliğinden tedavi gördüğü, 2005 yılında babadan kalan evin yıkılarak yerine yeni ev yapılması için kardeşi davalıya vekalet verdiği, davalının vekaletnamedeki tevkil yetkisini kullanarak teyzesinin oğlu....'a verdiği vekaletname ile kök muris ..'den intikal eden 11 parça taşınmazdaki muris....'ye ait iştirak payını satış suretiyle temlik aldığı, satış bedelinin ödenmediği, vekil ile davalının kuzen olup, davalı savunması ile vekilin ailenin iç ilişkilerini bildiği, el ve işbirliği içinde hareket ettikleri, muris ...'in aşama aşama ayaklarının kesildiği, hastanede ve ameliyat aşamasında iken devrin yapıldığı, temlikten 21 gün sonra da murisin öldüğü görülmektedir.Öte yandan, her ne kadar mahkemece, keşif yapılmak suretiyle taşınmazların satış tarihindeki gerçek değerleri belirlenmemiş ise de, davalının satış bedeli ödediğine dair bir savunması yoktur. Kardeşler arasındaki alacak borç ilişkisinin varlığı yazılı belge ile kanıtlanmadığı gibi, murisin yurt dışından para göndererek yardım ettiği ablasına borcunun olması da hayatın olağan akışına uygun değildir.Diğer taraftan, murisin davalıyı vekaletten azletmemiş olması, aradaki güven ilişkisinin devam etmesi, vekilin sadakat, özen borcuna aykırı davranmasını, muris ..zararlandırmasını, başka bir deyişle vekalet görevinin kötüye kullanılmasını haklı kılamaz. Aksi yöndeki mahkeme kabulü dosya kapsamına aykırıdır.Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hata yapılarak yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Tereke Temsilcisinin (davacıların) bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.07.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.