Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9613 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 7933 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ALANYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/03/2011NUMARASI : 2005/538-2011/255Yanlar arasında görülen tapu iptali-tescil, ehliyetsizlik, hile ve gabin davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davaların, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.09.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat A.C. Y., davalı-birleşen davacı S. K. vekili Avukat C. M.ile temyiz edilen davalılardan M.M. Y. ve C.G.geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Asıl ve birleşen davalar, ehliyetsizlik, hile ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve birleşen davaların ispat edilemediği gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan A.K.'ın çekişme konusu 43 parsel sayılı taşınmazdaki 4/6 payını 20.10.2000 tarihli resmi akitle davalılardan M. G.'e sattığı, 3.11.2000 tarihinde bir kısım paylar trampa ile el değiştirdikten sonra 25.4.2001 tarihinde 4/6 pay satış suretiyle davalılardan M.M. Y.'a temlik edildiği, murisin 17.7.2003 tarihinde ölümü üzerine geriye mirasçı olarak çocukları asıl ve birleşen davanın davacılarının kaldığı anlaşılmaktadır.Davacılar, yapılan temliklerin hile ile gerçekleştirildiğini, murisin hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, aynı zamanda gabin ile illetli bulunduğunu ileri sürerek eldeki asıl ve birleşen davayı açmışlardır.İddianın ileri sürülüş biçiminden ve dava dilekçesinin içeriğinden, davada ehliyetsizlik, hile ve gabin hukuksal nedenlerine dayanıldığı tartışmasızdır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.Diğer taraftan hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek, önemine binaen öncelikle incelenmesi gerekmektedir.Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır" hükmünü getirmiştir. “Ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21) Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda, muris hakkında Alanya Devlet Hastanesinden alınan heyet raporunda murise vasi tayini gerektiği belirtilmiştir. Nevar ki; mahkemece ehliyetsizlik iddiası bakımından yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bir inceleme ve araştırma yapılmadan sonuca gidilmiştir. Hal böyle olunca; önemine binaen öncelikle hukuki ehliyetsizlik yönünden tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri tüm delillerin toplanması, miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs.istenmesi, tüm dosyanın 2659 sayılı Kanunun 7 ve 16.maddeleri hükümleri gereğince Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde diğer iddialarının incelenmesi ve sonucuna göre son kayıt maliki yönünden T.M.K.'nun 1023. maddeside gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden davacılar vekilleri için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 18.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.