MAHKEMESİ: EDİRNE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/02/2012NUMARASI: 2010/316-2012/53Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.Davacı dava konusu 20 ve 21 parsel numaralı taşınmazların murisi M. A. adına kayıtlı iken 1995 yılında satış gösterilmek suretiyle davalı S.'a devredildiğini, S.'ın diğer davalı E..ın bacanağı olduğunu, devirdeki asıl amacın da murisin oğlu E.'ın taşınmazları edinmesini sağlamak ve diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davaya konu 20 ve 21 parsel numaralı taşınmazlar muris M. A. adına kayıtlı iken 11.08.1995 tarihinde satış yoluyla davalı S.'a temlik edildiği taşınmazların temlik tarihindeki satım bedelleri ile gerçek bedelleri arasında fahiş fark bulunduğu, davalı S.'ın taşınmazları kullanmadığı, murisin ciddi bir geçim sıkıntısı yaşamadığı halde oturduğu evi satmasının da hayatın olağan akışına ters olduğu ve özellikle davacı tanığı Z. D.'nin görgüye dayalı beyanında "murisin oğlu E.'ı kast ederek "... Evi benim elimden aldı, şimdi de bizi buradan attı..." şeklindeki açıklaması dikkate alındığında murisin mirastan mal kaçırmak amacıyla oğlu davalı E.'ın bacanağı davalı S.'a temlikte bulunduğu anlaşılmakla davanın kabulü gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.