Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9531 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20448 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : KİLİS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/02/2013NUMARASI : 2011/363-2013/207 Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacının tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Davacı dava dilekçesinde; vekil kıldığı davalı F.. Y..'le 30/01/1989 tarihinde evlendiğini, 2005 yılında fiili ayrılıkları üzerine Almanya'da boşandıklarını, tenfiz davasının devam ettiğini, vekil F.. Y.. tarafından, 28/02/1989 tarih, 2003 yevmiyeli vekâletnameye dayalı olarak çekişmeli taşınmazlardaki paylarının satış iradesi bulunmadığı halde 03/12/2010 tarihli satış akdi ile el ve işbirliği içerisinde bulunduğu ara malikler aracılığıyla kızkardeşinin eşinin işçisi olan son kayıt malikine temlikinin sağlandığı, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasıyla eldeki davayı açmıştır. Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu kat irtifakı kurulu, 859 ada, 285 parsel sayılı taşınmazda yer alan 1,2,3 nolu bağımsız bölümlerde ve 859 ada, 266 parsel sayılı taşınmazda davacı ile davalı F.. Y..'in 1/2 oranında paydaş oldukları davacının vekil kıldığı F.. Y..'in 28/02/1989 tarih, 2003 yevmiyeli vekâletname ile 859 ada, 266 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payını 03/12/2010 tarihli satış akdi ile dava dışı ara malik Ö...Ü.. K..'a onun da 15/02/2011 tarihli satış akdi ile davalı O.. U..'a, kat irtifakı kurulu, 859 ada, 285 parselde yer alan 1,2, 3 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 payı dava dışı ara malik Mehmet Bakırcıoğlu aracılığıyla 03/12/2010 tarihli satış akdi ile temlik ettiği, onun da 29/12/2010 tarihli satış akdi ile davalı O.. U..'a devrettiği, ara maliklerden Ö.. Ü.. K..'ın vekil kılınan davalı F.. Y..'in kızkardeşi Şahinde'nin oğlu, diğer ara malik M.. B..'nun ise vekil F..'nin arkadaşı, son kayıt maliki olan O.. U..'ın ise vekil olan davalının eşinin işçisi olduğu, davalı O.. U..'ın satış ve birleştirme yoluyla bağımsız malik olduğu, davanın vekil ve son kayıt malikine yöneltildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de; vekilin, vekil edenin iradesine uygun hareket edip etmediği yönünde mahkemece hükme elverişli ve yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hemen belirtmek gerekir ki; Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekâlet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; vekil edenin gerçek iradesi ile vekilin bu iradeye uygun hareket edip, etmediği ve zararlandırma kastının bulup- bulunmadığının açıklığa kavuşturulması bakımından taşınmazların temlik tarihindeki gerçek değeri saptanmadan, taşınmazın temlik tarihinden sonra ve halen kimin tarafından kullanıldığı araştırılmadan sonuca gidildiği görülmektedir. Hal böyle olunca;vekilin vekil edeni zararlandırma kastı taşıyıp taşımadığının ortaya konulması amacıyla uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılması, taşınmazların temlik tarihi itibariyle gerçek değeri ile akitte gösterilen değerler arasında fark bulunup- bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, taşınmazların temlik tarihinden sonra ve halen kimin tarafından kullanıldığının duraksamaya yol açmayacak şekilde saptanması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.