MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TENKİSTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.10.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakan babaanneleri ...'nin kayden paydaşı olduğu 372, 376, 10973 ada 4 ve 10975 ada 2 parsel sayılı taşınmazları 05.05.2000 tarihinde davalı kızına ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, murisin bakıma muhtaç olmadığı gibi davalı tarafından da bakılmadığını, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile, olmazsa tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, iddiaların doğru olmadığını, mirasbırakanın 42 yıl boyunca kendisi ile yaşadığını, bakım borcunu yerine getirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; çekişme konusu taşınmazların temlikinin muvazaalı olmadığı, ölünceye kadar bakma akdinin ivazlı akitlerden olması nedeniyle tenkis koşulları da bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1922 doğumlu mirasbırakan ...'nin 31.07.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak davanın taraflarının kaldığı, murisin çekişme konusu 372, 376, 10973 ada, 4 ve 10975 ada 2 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 05.05.2000 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalı kızına temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.Somut olayda, miras bırakanın 1985 yılından itibaren davalı kızı ile birlikte aynı evde yaşadığı davalı tarafından bakıldığı, miras bırakanın sağlığında bakılmadığını iddia etmediği bu durumda, bakım karşılığı temlik edilen taşınmazların, bakıp gözetme karşılığı makul sayılabilecek ölçüde bulunduğunun belirlenmesi halinde, söz konusu temliki işleme değer verileceğinde kuşku yoktur. Nitekim mahkemece de bu ilke benimsenmek suretiyle temlik konusu yapılan taşınmazların değeri saptanmıştır. Ancak, miras bırakanın bakım akdine konu edilen taşınmazlar dışında başkaca taşınmazlarının bulunduğu da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Ne var ki, mahkemece temlik konusu taşınmazların mirasbırakanın malvarlığı içerisindeki diğer taşınmazlara oranı saptanmış değildir. Hâl böyle olunca, yukarıda sözü edilen ilkeler uyarınca ölünceye kadar bakma akdine konu edilen taşınmazlar ile mirasbırakanın terekesinde bulunan taşınmazların değerlerinin ayrı ayrı saptanıp oranının belirlenmesi, temlikin makul sınırlarda kalıp kalmadığının bu surette saptanması gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.