Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9517 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5573 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : KAHRAMANMARAŞ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/12/2009NUMARASI : 2008/212-2009/563Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar paylı mülkiyet hükümlerine tabi olan 611 parsel sayılı taşınmazın uzun süreden beri paydaşlardan davacı H. adına oğlu M.tarafından ekilip biçildiğini, davalılara paylar karşılığında bedel ödendiğini, taşınmaz üzerine artezyen kuyusu açmaları nedeniyle davalıların şikayeti üzerine haklarında idari men kararı verildiğini ileri sürüp artezyen kuyusunun sulama faaliyetinin sürdürülmesine karar verilmesi ve davalıların çıkardığı muarazanın menini istemişlerdir.Davalılar, asıl davanın reddini savunarak birleşen davalarında; 611 parsel sayılı taşınmazda aralarındaki rızai ve fiili taksim nedeniyle kullanımlarına bırakılan bölüme davalılar H.ve M.kuyu açmak, boru döşemek, çadır kurmak suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürüp elatmanın önlenmesini istemişlerdir.Mahkemece asıl davanın davacılarının, malikler arasında herhangi bir karar alınmaksızın taşınmaza kuyu ve trafo yaptıkları gerekçesi ile asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.9.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M. D. ile temyiz edilen vekili Avukat M.E. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Asıl dava, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda kullanma ve yararlanma biçiminin tespiti, birleşen dava ise paya vaki elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 611 parsel sayılı tarla nitelikli taşınmazın paylı mülkiyete konu olduğu, davacı ile davalı M. Ü. dışındaki davanın taraflarının taşınmazda paydaş oldukları, taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşınmazdaki artezyen kuyusu ve su borularından kaynaklandığı anlaşılmaktır.Bilindiği üzere, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda paylı mülkiyet, yasanın 688 ile 700. maddelerinde düzenlenmiş, düzenlemede, genellikle 1926 tarihli önceki yasa hükümleri dikkate alınmış, “Yönetim ve Tasarruf’a” ilişkin bazı konularda açıklık sağlanmış, bu arada 693. madde ile de önceki yasadan farklı bir yasa hükmü getirilmiştir. Sözü edilen maddede aynen “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir. Uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir. Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşlara temsilen sağlayabilir” ifadelerine yer verilmiştir. Önceki yasada bu maddeyi tam olarak karşılayan bir hüküm mevcut değildir. Özellikle, hükümet gerekçesinde değinildiği gibi, maddenin ikinci fıkrası ile paydaşlar arasında, paylı malı kullanma ve bu maldan yararlanma şekliyle ilgili olarak ortaya çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde hakimin yetkili olduğu; bu bölünmenin paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyle bölünme biçiminde mümkün olacağı dile getirilmiştir. Maddede hakime tanınan yetki, paylı malın yer itibariyle olduğu kadar, zaman bakımından da bölünebileceği esasına dayandırılmıştır. Yasanın paylı mülkiyete ilişkin hükümleri bütün olarak incelendiğinde, 688. maddeden, 695. maddeye kadar, paylı taşınmazda yönetim, tasarruf, yararlanma, koruma, giderlere katılma ve bu konularda paydaşlarca verilen kararların etkisi düzenlenmiş, bu suretle paydaşların mülkiyet haklarını bir çekişmeye meydan vermeden, uyum ve düzen içerisinde kullanmaları amaçlanmıştır. Böyle bir amacın gerçekleşme olasılığı bulunmayan hallerde, sorunlu paydaş yönünden paydaşlıktan çıkarma (Md. 696, 697), nihayet paylı mülkiyetin sonra ermesi (Md. 698-699) düşünülmüştür. Görüldüğü üzere yasa koyucu, öncelikle, kimi halde devamı zorunlu paylı mülkiyet ilişkisinin ayakta tutulmasına özen göstermiş, paydaşlık ilişkisinin ve paydaşlığın sona erdirilmesini son çare olarak amaçlamıştır. Yasanın bu amacı 693/2. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, mülkiyet çekişmesi ve sorunu olmayan paylı taşınmazlarda, kullanma ve yararlanma biçimi yönünden hakimin müdahale zorunluluğu bulunduğu tartışmasızdır. O halde hakim, paydaşlık ilişkisinin devamında fayda ve zorunluluk olan hallerde, paydaşların sicilden kaynaklanan haklarını ihlal etmeksizin, diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde, somut olayın özelliğini, taşınmazın konumunu, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, tarafların ihtiyaç ve gerçeklerini gözetmek suretiyle paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında ne şekilde bölünebileceğini saptayıp buna göre karar vermek durumundadır. Bunun için de, taşınmaz başında keşif yapılarak, uzman bilirkişilerden açıklanan ölçütleri yansıtan, paylı taşınmazın zaman ve yer olarak bölünme biçimini belirleyen, çeşitli seçenekleri içeren rapor alınması, bunlardan en uygun olanına hükmedilmesi gereklidir. Somut olaya gelince, paydaşlar arasında mülkiyet çekişmesi bulunmayıp davacıların davadaki isteği taşınmazın kullanma ve yararlanma biçiminin hakim tarafından belirlenmesine yöneliktir.Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen şekilde inceleme ve araştırma yapılıp soruşturmanın tamamlanması, ondan sonra her iki davanın da bu ilkeler gözetilerek sonuca bağlanması gerekirken değinilen hususlar göz ardı edilerek ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.