Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9485 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 6294 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ÇARŞAMBA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/12/2013NUMARASI : 2010/411-2013/476Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı S.. S.. vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi . .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakanları Emin Durutan'ın maliki olduğu 213 parsel sayılı taşınmazı 5.9.2003 tarihli akitle dava dışı Selahattin Köse'ye; 249 parsel sayılı taşınmazı davalı Selim'e satış yolu ile temlik ettiğini, Selahattin tarafından 213 parsel sayılı taşınmazın 3.4.2009 tarihinde davalı Mustafa'ya devredildiğini, temliklerdeki amacın diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, satış işlemlerinin gerçek olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan Emin ’ın 24.3.2010 tarihinde öldüğü, mirasçısı olarak davacılar, davalı Mustafa ile dava dışı oğlu Ali'den olma torunları ile oğlu Necmettin'den olma torunları Hatice, Orhan ve Burhan'ın kaldıkları, muris Emin'in 5.9.2003 tarihinde 249 parsel sayılı taşınmazını davalı Selim'e, 213 parsel sayılı taşınmazını Selahattin satış suretiyle devrettiği, Selahattin'in 213 parsel sayılı taşınmazı 3.4.2009 tarihinde davalı Mustafa'ya temlik ettiği, davacıların 23.6.2010 tarihinde eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. ./..Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, Türk Medeni Kanununun 6. maddesi gereğince, "Herkes iddiasını ispat etmekle mükelleftir". Yine 6100 sayılı HMK'nın 190/1 maddesi gereğince, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."Somut olaya gelince, davacılar, dava konusu her iki taşınmazın Selim ve dava dışı Selahattin tarafından hiç kullanılmadığını, davalı Mustafa tarafından kullanıldığını iddia etmişler, mahkemece bu husus karara gerekçe yapılmış ise de, dosyaya getirtilen çiftçi kayıt belgeleri ve tanık beyanlarına göre 249 parsel sayılı taşınmazın davalı Selim'in tasarrufu altında olduğu, onun tarafından kiraya verilerek davalı Mustafa ile davalı Selim'in babası tarafından kullanıldığı, davalı Selim'in alım gücü olduğu ve hayvancılıkla-çiftçilikle geçimini sağladığı, satın aldıktan sonra taşınmazı ipotek gösterip kredi çektiği, murisin davacılarla arasında bir husumet ya da anlaşmazlığın bulunmadığı, diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla bu taşınmazı sattığı ve davalı Selim'in de bu muvazaalı işlemi bilerek satın aldığı iddiasının kanıtlanmadığı görülmektedir. Yukarıda değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır. Ayrıca, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında fark olması ise, tek başına muvazaanın kanıtı sayılamaz.Hal böyle olunca; davalı Selim yönünden muvazaa iddiası kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru değildir.Davalı S.. S.. vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.