Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9429 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 8463 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/01/2014NUMARASI : 2011/156-2014/13Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil olmazsa bedelin tahsili davası sonunda, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir. Davacılar, davalı T.. A..'ın mirasırakanları Şerif kandırarak aldığı vekâletname ile Şerif ölünceye kadar bağ evi olarak sürekli kullandığı ve içinde yaşıyorken öldüğü 2978 parsel sayılı taşınmazını 18.10.2007 tarihinde H.. K.. isimli kişiye tapuda satış göstererek bedelsiz temlik ettiğini, onun da aynı gün Tahsin'in eşi olan diğer davalı H.. A..'a taşınmazı yine bedelsiz devrettiğini, her üç davalının da el ve işbirliği içinde hareket ederek mirasbırakanlarını zararlandırdıklarını, vekilin satış bedelini murise veya kendilerine ödemediğini ileri sürerek tapunun iptali ile adlarına tescil, olmazsa taşınmazın satış anındaki gerçek değerinin tespiti ile davalılardan tahsilini istemişlerdir.Davalı Hamit, dava konusu taşınmazı kendisine devredildikten sonra aynı gün bu kez diğer davalıya satmış gibi imza attığını, bütün alım satım işlemlerinin tapuda Tahsin ile arasında yapıldığını, alım satım sırasında para alınıp verilmediğini, olayla ilgisi olmayıp Tahsin'e yardım etmek amacıyla işlemlere katıldığını bildirip davanın reddini savunmuş, karı-koca olan diğer davalılar ise, dava konusu taşınmazı Tahsin'in davacıların murisinden satın aldığını ve taşınmazın bedeli olan 110.000,00 TL'yı iki taksit halinde murise ödedikten sonra tapu kaydının eşi Hatice'ye devri için vekâletname verildiğini, davacıların murisi kandırılmadığı gibi vekâlet görevinin de kötüye kullanılmadığını, önceki malikin bir süre daha taşınmazda kalmasına izin verdiklerini bildirip davanın reddini savunmuşlarıdır. Mahkemece, tapu iptal ve tescil ile tazminat isteklerinin reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, " davacıların davada vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayandıkları ancak mahkemece bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadığı" gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle iptal-tescil ve tazminat davalarının reddine karar verilmiştir../..Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların mirasbırakanı Şerif 30.6.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı eşi Melahat ile çocukları Buket, Mehmet ve Ömer bıraktığı, davacıların mirasbırakanı Şerif'in Gaziantep 5.Noterliğinin 19.9.2007 tarihli vekâletnamesi ile 2978 parsel sayılı taşınmazının satışı için davalı Tahsin'e yetki verdiği, yine Tahsin'in eşi Hatice'nin de Ankara 19.Noterliğinin 15.10.2007 tarihli vekaletnamesi ile eşi Tahsin'e taşınmaz satın almaya yetki verdiği, bu vekâletnameler kullanılmak suretiyle murise ait 2978 parsel sayılı 5230 m2'lik incirlik ve tarla vasıflı taşınmazın tamamının 18.10.2007 tarihinde saat 10.01'deki işlem ile önce H.. K..'a satış suretiyle temlik edildiği, onun da aynı gün saat 13.05'deki işlemle taşınmazı H.. A..'a devrettiği, davalı Tahsin'in ilk işlemde murisin vekili olarak satıcı sıfatıyla, ikinci işlemde eşinin vekili olarak alıcı sıfatıyla işlemlere katıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK. nun 506. (818 sayılı BK. nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Diğer taraftan hemen belirtmek gerekir ki; vekaletnamede satış yetkisinin bulunması yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde vekilin özen borcunu gözardı etmesinin ve müvekkilini zararlandırmasının nedeni olamaz. Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın akitte gösterilen bedeli ile gerçek değeri arasında aşırı oransızlık bulunduğu gibi davalıların bedel ödeme savunmasını kanıtlayamadıkları, davalı Hamit'in cevap dilekçesindeki ve duruşmada alınan beyanları, ../...taşınmaz 18.10.2007'de davalı Hatice'ye temlik edilmesine rağmen 30.6.2009 tarihinde ölümüne kadar davacıların mirasbırakanı Şerif tarafından kullanıldığı, vekil Tahsin'in eşi olan davalı Hatice'nin olayı bilen ve bilebilecek konumunda olduğu hususları yukardaki ilkeler uyarınca değerlendirildiğinde vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı ve Hatice'nin TMK'nun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, bu yönlere değinilen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.