MAHKEMESİ : İZMİR 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/09/2012NUMARASI : 2012/368-2012/298Taraflar arasında görülen tespit davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, tapuda malik olarak gözüken kişi ile davacı S... K.. 'ün (S... K..) aynı kişi olduğunun tespiti isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Hüküm, davalı idarece temyiz edilmiştir.Davacı ilgili tapu müdürlüğüne yönelik olarak açtığı davada, 14.07.1980 tarihinde vekili aracılığı ile satın aldığı ve halen zilyedi bulunduğu 4817 parsel sayılı taşınmazın tapu kütüğünde malik olarak gözüken S... E.. simli kişi ile Yunan uyruklu Batı Trakya Türk Azınlığına mensup 1.1.1942 doğumlu H.. ve L.. oğlu S.. K..'ün( S.. K..) aynı kişi olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 4817 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın M.. G.. adına kayıtlı iken 14.7.1980 tarihinde vekil Ö.. U.. tarafından L.. oğlu S.. E.. adına satın alındığı, tescile dayanak İzmir 3.Noterliğinin 7.7.1980 tarihli düzenleme vekaletnamesinde, İzmir, Bornova, A... Köyü, .. cilt, ... hane ve .. sayfada nüfusa kayıtlı L.. ve H.. oğlu S... E.. tarafından vekil Ö.. r'e taşınmaz satın almak için yetki verildiği görülmektedir. Ne var ki, vekaletnamede belirtilen ve vekil eden S.. E..'un ( ya da S.. K..'ün) nüfus kayıt bilgileri nüfus idaresinden araştırılmış ve bu kişinin kaydına rastlanmadığı bildirilmiştir. Diğer bir deyişle, davacının Yunan uyruklu olduğu, Türkiye Cumhuriyeti nüfus kaydında kayıtlı olmadığı, yani vekaletnamenin sahte olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ise, olayda nam-ı müstear (takma ad) hukuksal nedenine dayanıldığının kabulünde zorunluluk vardır.Hemen belirtilmelidir ki, 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı uyarınca, çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK'nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK'nin 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.Öte yandan, taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin isim, soyisim, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür taleplerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.Tapu kaydında kimlik bilgilerinin düzeltilmesine veya tespitine ilişkin taleplerdeki amaç, kayıt malikinin tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin nüfus kaydı ile uyumlu hale getirilmesi olduğundan bu tür işlerde verilen kararlar kesin hüküm teşkil etmez. Kararın haksız veya hatalı görülmesi halinde ileri sürülen delillere göre yeniden düzeltme talebinde bulunulabilmesi, hükmün değiştirilebilmesi mümkündür.HMK'nin geçici 1. maddesi gereğince “ Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağından ” kanunun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra yapılan taleplerin tapu müdürlüğüne ilgili sıfatıyla yöneltilerek yapılması gerekir. Diğer taraftan, çekişmesiz (hasımsız) olarak açılan bu tür davalarda, yapılan araştırma ile veya hak sahibi olduğunu iddia eden bir kişinin itirazı üzerine ortaya bir çekişme çıkarsa, mülkiyet aktarımına sebebiyet verebilmesi ihtimali ortaya çıktığından, artık bu davanın çekişmesiz yargı usulüne göre sulh hukuk mahkemesinde görülebilmesine imkan bulunmamaktadır. Yargılama usulleri birbirinden farklı olduğundan ve çekişmesiz yargı işlerinde teknik anlamda bir hasım bulunmadığından, davaya görevsizlik kararı verilerek asliye hukuk mahkemesinde devam edilemez. Bu nedenle, davacı tarafından hak iddia eden kişi veya kişilere karşı yasal hasım sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinde çekişmeli yargı usulüne göre açılabilecek ayrı bir davada ileri sürülebilir.Somut olayda, eldeki dava, 15.3.2012 tarihinde tapu müdürlüğü hasım gösterilerek asliye hukuk mahkemesinde açılmıştır.Davacı, taşınmaz üzerinde hukuki tasarrufta bulunmak amacıyla dava açmış ve tapu kütüğünde kayıtlı bulunan "Süleyman Ersoy" ile kendisinin aynı kişi olduğunun tespitini talep etmiştir. Davacının bu talebi namı müstear hukuksal nedenine dayalı olup ancak, tapu maliki olarak gözüken kişi, eğer bu kişi mevcut değilse atanacak kayyım aleyhine açılacak bir tapu iptali ve tescil davasında dinlenebilir. Davacının talebi mülkiyet aktarımını da içerdiğinden ve edâ davası açma imkânı bulunduğundan, bu iddiasının tespit davası olarak ileri sürülmesinin doğru olduğu da söylenemez. (HMK. m. 106/2)Hâl böyle olunca, tapu kayıt maliki olarak görünen kişi veya kayyıma yöneltilerek çekişmeli yargı usulüne göre asliye hukuk mahkemesinde ayrı bir dava açılması gerekli olup, gerçek hasma karşı açılmış bir dava da bulunmadığından, davanın pasif sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile tapu müdürlüğü aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiş olması isabetsizdir. Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün temyiz itirazları doğrultusunda (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.