MAHKEMESİ : İZMİR 7. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/12/2012NUMARASI : 2012/959-2012/1459Taraflar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Hüküm, davalı idarece temyiz edilmiştir.Davacı ilgili tapu müdürlüğüne yönelik olarak açtığı davada, 6219 ada 18 (yeni 59 ) parsel sayılı taşınmazdaki 6 no'lu bağımsız bölümü 19.02.1979 tarihinde vekili aracılığı ile satın aldığını ve halen zilyedi bulunduğunu, ancak vekaletnamedeki nüfus kayıt bilgileri ile şu anki nüfus kayıt bilgilerinin birbirini tutmadığını, tapuda yanlış nüfus bilgileri kayıtlı olduğundan işlem yapamadığını ileri sürerek 6219 ada 18 (yeni 59) parsel sayılı taşınmazdaki 6 no'lu bağımsız bölümün malik adının Ali oğlu 1933 doğumlu İ.. D.. olarak düzeltilmesini istemiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 6219 ada 18 (59) parsel sayılı taşınmaz üzerindeki, kat irtifaklı, .. no'lu bağımsız bölümün H.. Ş.. adına kayıtlı iken 19.2.1979 tarihinde vekil A.. U.. tarafından Mehmet oğlu İ.. D.. adına satın alındığı, tescile dayanak Karşıyaka 1.Noterliğinin 14.2.1979 tarihli düzenleme vekaletnamesinde, Muğla, Fethiye, Merkez, ... cilt, ... hane ve... sayfada nüfusa kayıtlı Mehmet ve Gülsüm oğlu İ.. D.. tarafından vekil A.. U..'ya taşınmaz satın almak için yetki verildiği görülmektedir. Bununla birlikte, vekaletnamede belirtilen ve vekil eden İ.. D..'nın vekaletnamede nüfusta kayıtlı olduğu yazılan Fethiye İlçesi nüfus idaresinden yapılan araştırmada bu kişinin nüfus kaydına rastlanmadığı, vekaletname tarihinde Türk Vatandaşı olmadığı, davacının Yunan Uyruklu iken Bakanlar Kurulunun 22.6.1982 günlü kararı ile Vatandaşlığa alındığı ve İzmir, K.., G... Mahallesi, .. .cilt, ...hane, ve 1. Sırada nüfusa kayıtlandığı bildirilmiştir. Diğer bir deyişle, davacının vekaletnamedeki nüfus bilgilerinin doğru olmadığı, yani vekaletnamenin sahte olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ise, olayda nam-ı müstear hukuksal nedenine dayanıldığının kabulünde zorunluluk vardır.Hemen belirtilmelidir ki, 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı uyarınca, çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında,belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK'nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK'nin 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.Öte yandan, taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin isim, soyisim, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür taleplerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.Tapu kaydında kimlik bilgilerinin düzeltilmesine veya tespitine ilişkin taleplerdeki amaç, kayıt malikinin tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin nüfus kaydı ile uyumlu hale getirilmesi olduğundan bu tür işlerde verilen kararlar kesin hüküm teşkil etmez. Kararın haksız veya hatalı görülmesi halinde ileri sürülen delillere göre yeniden düzeltme talebinde bulunulabilmesi, hükmün değiştirilebilmesi mümkündür.HMK'nin geçici birinci maddesi gereğince “ Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağından ” kanunun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra yapılan taleplerin tapu müdürlüğüne ilgili sıfatıyla yöneltilerek yapılması gerekir. Diğer taraftan, çekişmesiz açılan bu tür işlerde, yapılan araştırma ile veya hak sahibi olduğunu iddia eden bir kişinin itirazı üzerine ortaya bir çekişme çıkarsa, mülkiyet aktarımına sebebiyet verebilmesi ihtimali ortaya çıktığından, artık bu davanın çekişmesiz yargı usulüne göre sulh hukuk mahkemesinde görülebilmesine imkan bulunmamaktadır. Yargılama usulleri birbirinden farklı olduğundan ve çekişmesiz yargı işlerinde teknik anlamda bir hasım bulunmadığından, davaya görevsizlik kararı verilerek asliye hukuk mahkemesinde devam edilemez. Bu nedenle, davacı tarafından hak iddia eden kişi veya kişiler ile yasal hasım sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinde çekişmeli yargı usulüne göre ayrı bir dava açılabileceğinden, bu talebin reddine karar verilmelidir.Somut olayda, tapuda kayıt maliki olarak görünen kişiye karşı veya kayyımına karşı dava yöneltilerek nam-ı müstear hukuksal nedenine dayanarak hasımlı ve çekişmeli yargı usulü ile davanın görülmesi gerekirken tapuda isim düzeltme davası olarak çekişmesiz yargı usulüyle görülüp sonuçlandırılması doğru değildir.Davacı takma adla tapuya yazılan kişinin kendisi olduğunu iddia ederek tapu kaydının düzeltilmesini istediğinden ve bu talep kayıt tarihi itibariyle gerçekte mevcut olmayan bir kişi adına oluşturulan gerçekte mevcut olmayan bir kişi adına oluşturulan kaydın iptali ile davacı adına intikali, dolayısıyla mülkiyet aktarımı sonucunu doğuracağından açılacak tapu iptali ve tescil davasının da ileri sürülmesi gerekir.Hal böyle olunca, iddianın ileri sürülüş biçimine göre tapuda kayıt maliki gösterilen "Mehmet oğlu İ.. D.."ın, bulunamaması halinde kayyım tayini ile kayyıma karşı yöneltilecek davanın çekişmeli yargı usulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekirken, çekişmesiz yargı usulüne göre görülüp sonuçlandırılan dava sonucunda sulh hukuk mahkemesince işin esası hakkında bir karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de; Tapu Sicil Tüzüğünün 25.maddesine göre malik sütununda bulunması zorunlu olmayan bilgilerden olan doğum tarihinin düzeltilmesine karar verilmesi de isabetli değildir. Bu hatanın Tüzüğün 87.maddesi uyarınca ilgilisinin başvurusu üzerine o maddedeki koşullar araştırılarak idarece düzeltilmelidir. Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün temyiz itirazları doğrultusunda (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.