MAHKEMESİ : TEKİRDAĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/04/2012NUMARASI : 2009/325-2012/90Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil olmazsa tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 29.01.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat A. C.. ile temyiz edilenler vekili Avukat N.A.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı, tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin olup, Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;tarafların ortak miras bırakanı M.K.. tarafından çekişmeli 423 parsel sayılı taşınmazın 15.4.2002 tarihinde satış suretiyle davalı Ş..'e temlik edildiği; diğer çekişmeli 424, 627, 889, ( Husunlu köyünde kain ) 397 ve 932 parsel sayılı taşınmazların ise, öncesinde miras bırakana ait iken, 1984 yılında yapılan genel kadastro uygulaması sırasında, miras bırkanın, kadastro tespit tutanaklarına düşürülen ve imzasıyla tevsik edilen muvafakat beyanına dayalı olarak oğulları olan davalılar M. ve Ş.. adına tespitin yapıldığı ve sicil kayıtlarının oluşturulduğu anlaşılmaktadır.Davacı N..'nin; miras bırakanın gerçekleştirmiş olduğu bu temliklerin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı;Mahkemece, çekişmeli 423, 424, 627, 889 ve (Husunlu köyünde kain) 397 parsel sayılı taşınmazların kadastro çalışmaları sırasında miras bırakan tarafından davalılara hibe edilmiş olduğundan, kadastrodan önceki hibeden dolayı dava açılamayacağı gerekçesiyle bu taşınmazlar bakımından davanın esastan reddine; G... köyünde kain 397 ve 932 parsel sayılı taşınmazların ise üçüncü kişiler adına kayıtlı olduğu gerekçesiyle bu parsellere yönelik olarak davanın husumet (sıfat) yokluğundan reddine karar verildiği görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki; miras bırakanın, satış yoluyla temlik ettiği çekişmeli 423 sayılı parsel dışında kalan diğer çekişmeli parsellerle ilgili olarak kadastro tutanağına muvafakat beyanında bulunarak, davalılar adına tespit işlemini yaptırması ve buna bağlı olarakta sicil kaydının oluşturulması işleminin, Mahkemeninde kabulünde olduğu gibi, geçerli bağış işlemi niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır.Öyleyse; çekişmeli 423 sayılı parsel dışında kalan, diğer çekişmeli 424, 627, 889, ( Husunlu köyünde kain ) 397 ve 932 parsel sayılı taşınmazlar bakımından, muris muvazaası iddiasının hukuki dayanağını oluşturan 1.4.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığından, muris muvazaası iddiasına dayalı olarak tapu iptal ve tescil iddiasının, anılan bu taşınmazlar bakımından dinlenmesine olanak yoktur.Ne var ki; miras bırakanın, vasiyet ve miras mukavelesi şeklindeki ölüme bağlı tasarrufları ile hibe gibi sağlararası tasarruflarının koşullarının gerçekleşmesi halinde Türk Medeni Kanunu'nun 560 ila 571. maddelerinde öngörülen tenkis davasına konu teşkil edeceği açıktır.Somut olayda, çekişmeli 424, 627, 889, G... köyündeki 397 ve 932 sayılı parseller her ne kadar muristen gelmiyor ise de Husunlu köyünde kain 397 ve 932 parsel sayılı taşınmazlar bakımından miras bırakanın yaptığı tasarrufun bağış olduğu, davada tenkis isteğininde varlığı gözetilerek, anılan bu taşınmazlar yönünden taraf delillerinin toplanması, tenkis isteğine ilişkin olarak işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken bu istek bakımından da davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Öte yandan, çekişmeli 423 sayılı parselin, kadastro tespiti neticesinde, miras bırakan adına sicil kaydı oluştuktan sonra, miras bırakan tarafından 15.4.2002 tarihinde satış suretiyle davalı Şerif'e temlik edildiği kayden sabittir.O halde, çekişmeli 423 parsel sayılı taşınmaz bakımından, şartlarının varlığı halinde muris muvazaası iddiasına konu olabileceği tartışmasızdır.Ne var ki, davada muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tüm mirasçılar (tereke adına ) tescil isteğinde bulunulduğuna göre muris M..'in ölüm tarihine göre, terekesinin Türk Medeni Kanunu'nun 701 ila 703. maddeleri öngörülen elbirliği mülkiyetine tabi olduğu; miras bırakanın dava dışı mirasçılarının bulunduğu gözetilerek, davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirilmesi (tamamlanması )icap eder.Bilindiği gibi; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. M.K.nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin ( ortaklığın ) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, M.K.nun 701 maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. M.K.nun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, nevarki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. O halde, davaya katılmayan ortakların davaya olurlarının alınması yada miras şirketine M.K.nun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması da isabetsizdir.Hal böyle olunca, öncelikle taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasına girilerek, çekişmeli 423 sayılı parsele ilişkin olarak, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteği yönünden, diğer çekişmeli 424, 627, 889, ( Husunlu köyünde kain ) 397 ve 932 sayılı parseller yönünden ise tenkis isteği bakımından, yukarıda değinilen ilkeler ve açıklamalar çerçevesinde, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda tüm delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 29.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.