Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9334 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 7629 - Esas Yıl 2006





Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı annesi Emine'nin hukuki ehliyeti haiz olmadığını, torununa verdiği vekaletle çekişme konusu taşınmazlarını davalılara satış yoluyla temlik ettiğini, murisin ehliyetsiz olması nedeniyle vekaletin ve buna dayalı olarak yapılan temliki işlemin geçerli olmadığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur.Davalılar, miras bırakanın hukuki ehliyeti haiz olduğunu, satış işlemlerinin bedelli ve gerçek satışlar olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalı Hilal hakkındaki davanın esastan, davalı Aydın'a yönelik davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; tetkik hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali, tescil olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.Mahkemece, temliki işlemlerin gerçek satış niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan Emine'nin vekili aracılığıyla 24.09.1999 tarihli resmi akitle dava konusu 546, 1116, 1287 ve 2274 parsel sayılı taşınmazlarını davalı Hilal'e tapuda satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan işlemlerin, miras bırakanın tasarruf ehliyetine sahip olmadığı dönemde gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür. Ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgili olup, re'sen gözetilmesi gereken bir hukuki nedendir. Ne var ki, mahkemece bu konuda yeterli araştırma yapılmış değildir.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırdedebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin, kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanun'un "fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır." hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü" eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasa'nın 13. maddesinde "yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir." denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanun'un 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.06.1941 tarih 4/21).Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK'nın 286. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanun'un 409/2. maddesi, akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılması, miras bırakanın ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde, davacının elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazda miras payı oranında istekte bulunamayacağı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi; ehliyetli olduğunun belirlenmesi durumunda ise, tenkis isteği hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.09.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.