Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9326 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 7756 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : DİDİM(YENİHİSAR) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/07/2009NUMARASI : 1997/375-2009/559Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları S. Y.14 parça taşınmazını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla davalılara vekil aracılığıyla muvazaalı olarak satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, miras payları oranında iptal, tescil veya tenkis isteklerinde bulunmuşlardır.Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacı N.yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, davacı B. yönünden de davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.Karar, davacı B. Y. vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil veya tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan S.Y.üzerinde otel bulunan ..deki bir taşınmazı ile İslahiye’de bulunan 12 parça taşınmazdaki paylarını ve bir parça taşınmazının da tamamını 14.01.1997, 22.01.1997, 23.01.1997 ve 23.01.1997 tarihli akitler ile davalılara vekil aracılığıyla satış suretiyle temlik ettiği, davalıların mirasçı olmayıp yakın akraba çocukları ve gelin olduğu görülmektedir. Davacı B. temliki işlemlerin ikinci eş olması nedeniyle kendisinden mal kaçırmak amacıyla ileride oğullara devredilmek üzere emanetçi konumundaki davalılara muvazaalı yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazları satmasını gerektiren bir nedeninin ve paraya ihtiyacının bulunmadığı, davalıların durumu bilen veya bilebilecek konumda olduğu, davacının miras bırakanın ikinci eşi olduğu, miras bırakanın kanser teşhisi konulmasından sonra kısa aralıklarla çekişmeli taşınmazları vekil aracılığı ile durumu bilen veya bilmesi gereken konumundaki davalılara sattığı, satıştan kısa süre sonra miras bırakanın öldüğü halde terekesinden para çıkmadığı, Didim’deki taşınmazın satış bedeli ile gerçek değer arasında aşırı fark bulunduğu, diğer taşınmazların değer tespitinin yapılmadığı, Didim’deki üzerinde otel bulunan taşınmazın halen murisin oğlu tarafından kullanıldığı gözetildiğinde ve bu olgular yukarıda değinilen ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin, davacı ikinci eşten mal kaçırmak olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal Böyle olunca, davacı Bilgen yönünden miras payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davacı B.temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.