MAHKEMESİ : GAZİANTEP 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 17/04/2007NUMARASI : 2006/357-2007/166Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı olan annesi E. tarafından, 1417 parsel sayılı taşınmazın dava dışı oğullarına mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik edildiğini, onların da dava açılacağı düşüncesi ile davalı eşlerine temlik ettiklerini ileri sürüp, payı oranında tapu iptal ve tescil istemiştir.Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece, sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.10.2007 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Z... A... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen v.s. vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimitarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal - tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davalıların eşleri olan M. ve B.'in miras bırakanları E.'in, maliki olduğu 1417 parsel sayılı taşınmazı eşit paylarla 08.01.1976 tarihinde satış suretiyle edindikleri, onların da eşleri olan davalılara aynı yolla intikal ettirdikleri anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ikinci el konumundaki davalıların da muvazaalı işlemi bilebilecek konumda olduklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Davalılar savunmalarında miras bırakanın sağlığında başka taşınmazlarını ahara satmak suretiyle elde ettiği parayı davacıya verdiğini, anılan bu taşınmazları da kendi çocuklarına devrettiğini ileri sürerek, miras bırakanın iradesinin denkleştirme olduğunu bildirmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olaya gelince; davalıların denkleştirme yönündeki savunmalarının dosya kapsamına özellikle değerlendirilen kanıtlara uygun düştüğü söylenemez, bir başka ifadeyle savunma kanıtlanmış değildir. Diğer taraftan miras bırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığı, değerler arası aşırı fark bulunduğu açıktır. Kaldı ki, satış bedelinin ödendiği de kanıtlanmamıştır.O halde, somut bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın temlikteki amacının mirastan mal kaçırmak olduğu kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddedilmiş olması hatalıdır. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 500.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.