Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9310 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 14142 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.10.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Asıl ve birleştirilen dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan anneleri ...'in paydaşı olduğu 713 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki payını, davalı oğlunun “taşınmazın adına devredilmediği takdirde eşinin kendisinden ayrılacağı” yönündeki sözlerine inanarak satış suretiyle temlik ettiğini, karşılığında bir bedel ödenmediğini, davalı tarafından, taşınmazın boşaltılması ve ecrimisil istenmesi üzerine durumun anlaşıldığını ileri sürerek hile nedeni ile miras payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiş, birleştirilen davada ise; aynı sebeple çekişme konusu taşınmazdaki kendi payını da davalıya devrettiğini ileri sürerek hile nedeniyle davalı adına kayıtlı tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, hak düşürücü süre itirazında bulunarak, taşınmazı bedeli karşılığında 1983 yılında satın aldığını, işlem tarihinde yurt dışında bulunduğundan sonradan iade edilmek koşuluyla taşınmazın babası adına temlik edildiğini, babasının ölümünden sonra, annesi ile davacı kardeşinin intikal eden miras paylarını kendisine devrettiklerini, davacının tüm işlemlerde hazır bulunduğunu ve yaptığı işlemlerin idraki içinde olduğunu belirterek asıl ve birleşen davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taraf muvazaası ile inançlı işlem iddialarının yazılı delille ispat edilmesi gerektiği halde bu hususta yazılı delil bulunmadığı, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delilerden; üzerinde sonradan bina inşa edildiği anlaşılan çekişme konusu 713 ada 10 parsel sayılı taşınmazın 3/8 payı davacı, 2/8 payı mirasbırakan Menekşe adına kayıtlı iken 30.10.1995 tarihli satış aktiyle davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden asıl ve birleştirilen davada davacının hile hukuksal nedenine dayandığı açıktır. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Somut olayda; temlikin 30.10.1995 tarihinde gerçekleştirildiği sabittir.Hâl böyle olunca; öncelikle eldeki davanın hak düşürücü süre içinde açıp açmadığının değerlendirilmesi, davanın süresinde açıldığının anlaşılması halinde, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde soruşturma yapılması, tarafların toplanmış ve toplanacak delillerinin değinilen ilkelere göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.