Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 931 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 10612 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : GEDİZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/11/2008NUMARASI : 2004/369-2008/487Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakan babası H.A.'in 795 ve 2441 parsel sayılı taşınmazlarını, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğluna temlik ettiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temliklerin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.02.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat .... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan H.'ın maliki olduğu 795 parsel sayılı taşınmazını satış suretiyle 18.02.1999 tarihinde; 2441 parsel sayılı taşınmazını ise 16.08.1994 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile davalı C.'e temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış olup, mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme neticesinde her iki taşınmaz hakkındaki temlikin mal kaçırma amacıyla yapıldığı benimsenerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Gerçektende satışa konu edilen 795 parsel sayılı taşınmaz hakkında davanın kabulü yönünde kurulan hükümde bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne değinilen davalının temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, ölünceye kadar bakma aktine konu teşkil eden çekişmeli 2441 sayılı parsel hakkında davalının temyiz itirazına gelince;Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.511).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.514).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.Somut olaya gelince; davalı C.’in miras bırakan babası H.ve annesiyle birlikte aynı parsel üzerindeki binada müştereken yaşadıkları, C.’in ebeveynlerinin her türlü ihtiyaçlarını karşıladığı, hatta, 80 yaşında ölen miras bırakanın ölümünden kısa süre önce kalp krizi geçirmesi nedeniyle onun tedavisi yönünde gerekli ihtimamı göstererek yardımcı olduğu, bir sürede evinde bakımını sağladığı, diğer taraftan miras bırakanın maliki olduğu bir takım taşınmazlarınıda davacı ve davalı ile bunlardan olma torunlarına vasiyet tarikiyle bağışladığı dosya kapsamıyla sabittir.Anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, dava konusu 2441 parsel sayılı taşınmazla ilgili yapılan temlikin ivaz (bakım) karşılığı olduğu gözetildiğinde, miras bırakanın temlikteki amacının mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı kabul edilmelidir.Hal böyle olunca; dava konusu 2441 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 02.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.