MAHKEMESİ : KAYSERİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/09/2010NUMARASI : 2004/99-2010/827Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları M. A.'un maliki olduğu 1 parseldeki 4 nolu bağımsız bölüm ile 2267 parseldeki 12 nolu bağımsız bölümü mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla davalı ikinci eşi F.'ya satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini 4 nolu bağımsız bölümün F. tarafından damadı olan diğer davalıya danışıklı olarak devredildiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili ve davalı F.. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan M.A.’un 1 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini 12.7.2002 tarihli akitle davalı F.’ya satış göstermek suretiyle temlik ettiği, F.’nın da damadı olduğu anlaşılan diğer davalı T.’e 19.11.2003 tarihli akitle devrettiği, 2267 parseldeki 12 olu bağımsız bölümün ise davalı F.tarafından muris ile ilgisi bulunmayan İ.isimli kişiden satın aldığı görülmektedir. Davacılar, temliki işlemlerin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla muvazaalı yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Her ne kadar, mahkemece her iki parsel açısından olayda uygulama yeri olmayan 05.2.1947 tarih 20/6 sayılı İ.B.K. kararı uyarınca yazılı bir belge ibraz edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, 2267 parseldeki 12 nolu bağımsız bölüm yönünden taşınmazın 3.kişiden satın alınarak davalı F. adına tescilinin sağlandığı, diğer bir deyişle gizli bağış niteliğinde olduğu, 01.4.1974 tarih ½ sayılı İ.B.K.’nın uygulama yerinin olmadığı, ancak tenkis isteğinde bulunulabileceği, davacılarında bu yönde bir isteklerin bulunmadığı, gözetilerek bu gerekçelerle anılan taşınmaz yönünden ret kararı verilmiş olması sonucu itibariyle doğrudur. Davacıların bu taşınmaza ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir reddine; 2495 ada 1 parsel 4 nolu bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarına gelince; mahkemece yapılan araştırmanın hükme yeterli ve elverişli olduğu söylenemez.Bilindiği üzere,uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, 2495 ada 1 parseldeki 4 nolu bağımsız bölüm yönünden yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde inceleme ve araştırma yapılması, tarafların delillerinin eksiksiz toplanılması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.Kabule görede, davanın reddine karar verildiği halde davalı Fatma yararına dava dilekçesinde gösterilen ve harcı yatırılmış olan değer üzerinden avukatlık ücret tarifesine göre nispi avukatlık ücreti takdiri gerekirken maktu avukatlık ücretine hükmedilmiş olması da yerinde değildir. Davacılar ve davalı Fatma’nın bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.