Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 9277 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8372 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : GEMLİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/10/2002NUMARASI : 2001/680-2002/677Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı, kısıtlı K...’nin ehliyetsiz olduğu dönemde maliki olduğu ..parsel sayılı taşınmazı komşusu davalı F. onunda diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile kısıtlı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı F. dava konusu taşınmazı satın aldığında davacının fiil ehliyetine haiz olduğunu, halen taşınmazın maliki olmadığından kendisine husumet yöneltilemeyeceğini belirtip davanın reddini savunmuştur. Diğer davalı, yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalı F. temliki tarihinde davacının fiil ehliyetine haiz olmadığı, kayıt maliki davalı B.S.durumu bilen kişi bulunduğu, satışların gerçek olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı F. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa kararda davanın kabulüne karar verildiği halde gerekçeli kararda davanın kabulü yanında hükmün 4.bendinde, davacının sabit olmayan davasının reddine değinilerek, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Ayrıca, iki ayrı dava birleştirilerek görülmüş olup, birleştirilen davalar bağımsızlıklarını korur. Her dava için ayrı bir hüküm oluşturulması yasa gereğidir. Mahkemece, bu gerekliliğe uyulmadan asıl dava hakkında hüküm tesis edilmemiş olması da isabetsizdir. Ayrıca, bozma sebebine göre, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı davalarda, kişinin temlik tarihinde hukuksal ehliyete haiz olup olmadığının adli tıp raporu ile belirlenmesi zorunlu olmasına karşın mahkemece, tek adli tıp uzmanından alınan rapor ile yetinilmesi doğru değilse de şimdilik bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.Hal böyle olunca, hüküm 10.4.1992 gün, 1992/7 esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.