MAHKEMESİ : FETHİYE 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/01/2014NUMARASI : 2012/385-2014/13Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, davalı ile 27/07/1981 tarihinden bu yana evli olduklarını, kendisinin Almanya'da yaşaması sebebiyle Türkiye'deki gayrımenkul işlemlerini yürütebilmek için Fethiye 2. Noterliği'nce düzenlenen 07/01/1997 tarih ve 00506 yevmiye numaralı vekaletname ile davalıyı vekil tayin ettiğini; davalı tarafından 31/05/2012 tarihinde aleyhine açılan boşanma davası nedeniyle Türkiye'ye geldiğinde kayden malik olduğu dava konusu 2 parsel sayılı taşınmazı 18/01/2010 tarihinde davalının kendi adına tescil ettirdiğini öğrendiğini, bu devirden haberdar edilmediği, icazet de vermediği gibi kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı, çekişme konusu taşınmazın devrini davacının verdiği vekaletnameye dayanarak kendi adına gerçekleştirildiğini ancak anılan taşınmaz üzerine yapılacak evin inşaası için dava dışı A.. T..'le imzaladıkları inşaat sözleşmesi gereği kayden maliki olduğu dava dışı 1 parsel sayılı taşınmazını bedelsiz olarak A.. T..'e devrettiğini ve karşılığında çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmaza ev yapıldığını, aynı sözleşmeyi davacının da imzaladığını, daha sonra davacının da kabulü ve aralarındaki mutabakat gereği çekişme konusu taşınmazı kendi adına devraldığını, ancak daha sonra açılan boşanma davası sürecinde davacının “evi geri alacağım” diyerek eldeki davayı açtığını, davacının kötüniyetli olduğunu belirtilerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı vekilin bedelsiz işlem yapmasının sözkonusu olmadığı, vekaletnamenin de gayrimenkul satımı hususunda geniş yetkiler içerdiği, keza davacı tarafın 22/10/2013 tarihli duruşmadaki beyanlarında taşınmaz üzerindeki bina ve inşaat yönünden herhangi bir talebinin olmadığını beyan etmesi karşısında davalının vekalet görevini kötüye kullandığının sübuta ermediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir../..Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı tarafından 07.01.1997 tarihinde davalıya gayrımenkul satış yetkisini de kapsayacak şekilde genel yetkileri içeren vekaletname verildiği, davacı ve dava dışı müteahhit A.. T.. arasında imzalanan ve davalının da mal sahibi sıfatıyla yer alıp imzaladığı 26.02.2007 tarihli inşaat sözleşmesine göre dava konusu 2 parsel sayılı taşınmaza yapılacak inşaat karşılığında davalıya ait dava dışı 1 parsel sayılı taşınmazın bedelsiz olarak sözleşmenin karşı tarafı müteahhit Ayşe'ye devredileceğinin kararlaştırıldığı ve aynı tarihte davalı tarafından 1 parsel sayılı taşınmazın dava dışı Ayşe'ye 120.000 TL bedelle satış suretiyle devredildiği, vekil eden davacı adına kayıtlı, dava konusu 2 parsel sayılı taşınmazın 18.01.2010 tarihinde satış suretiyle 138.000 TL bedelle, vekil davalı tarafından satıcı (davacı) vekili sıfatıyla, alıcı (davalı) vekili dava dışı O.. Y.. eliyle davalıya devredildiği böylelikle davalının dava konusu 2 parsel sayılı taşınmazda malik olduğu, taraflar arasında 31.05.2012 tarihinde açılmış bir boşanma davası bulunduğu, tanık anlatımlarına göre de başka bir kadından iki çocuğu bulunan davacı ile davalı arasındaki ailevi sorunların boşanma dava tarihinden önce de mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. ../...Somut olaya gelince; taraflar ile dava dışı Ayşe arasında yapılan inşaat sözleşmesi uyarınca, dava konusu 2 parsel sayılı taşınmaza yapılacak inşaat karşılığı davalıya ait dava dışı 1 parsel sayılı taşınmazın dava dışı müteahhit Ayşe'ye devri kararlaştırılmışsa da, buna karşılık dava konusu taşınmazın davalıya tevdii edileceği hakkında taraflar arasında bir mutabakata varıldığının ispatlanamaması, kaldı ki davalının savunmalarına göre dava konusu 2 parsel sayılı taşınmaza yapılan inşaata karşılık davalı tarafından devredilen 1 parsel sayılı taşınmaz yerine kaim olmak üzere dava konusu 2 parsel sayılı taşınmazın tümüyle davalıya devrinin davacının istek ve iradesi kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi vekil davalının vekil eden davacının yararına hareket ettiğini söyleyebilme olanağının da bulunmaması, ayrıca davalı tarafından dava konusu devre ilişkin herhangi bir bedel ödendiğine dair de savunmada bulunulmaması, taraflar arasında boşanma davasından öncesine dayanan bir husumetinde bulunması karşısında vekalet görevinin kötüye kullanıldığının kabulü gerekmektedir.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular karşısında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları bu sebeple yerindedir.Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.