MAHKEMESİ : MARMARİS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/10/2008NUMARASI : 1992/18-2008/552Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları Y.M.kendilerinden mal kaçırmak kastıyla ve muvazaalı olarak 21 parsel sayılı taşınmazını davalı torunu B.M. bağış yoluyla, 14 parsel sayılı taşınmazını torunun eşi olan davalı S. Ö. satış yoluyla temlik ettiğini, 193, 1214 ve 1215 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu O.M. 196 ve 1216 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu H. M.kadastro tespiti yoluyla intikal ettirdiğini, murisin bu şekilde tasarruf nisabını da aşarak saklı paylarına tecavüzde bulunduğunu ileri sürüp, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmazsa tenkis istemişlerdir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.09.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edilen vekili Avukat İ.S. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden vekili avukat ile dahili davalı gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Davacılar, miras bırakanları Y. kendilerinden mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazları davalılara temlik ettiğini, temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, muris muvazaası hukuksal nedeniyle pay oranında iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın 08.05.1991 tarihinde öldüğü, bundan önce 1984 yılında çekişmeli 14 nolu parsel ile dava dışı 17 nolu parseli davalılardan O. damadı davalı S.satış biçiminde, 21 parsel sayılı taşınmazı 1990 tarihinde oğlu O.dan olma torunu B. bağış biçiminde temlik ettiği, dava konusu edilen diğer taşınmazların ise 1969 tarihinde yapılan kadastro tespiti sırasında senetsizden davalı oğulları O.ve H. adına tespit görerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında "miras bırakanın adına kayıtlı taşınmazı mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak bizzat ya da yasal temsilcisi aracılığı ile satış biçiminde temlik etmesi durumunda her mirasçının miras hakkına dayanarak iptal isteğinde bulunabileceği" öngörülmüştür. Öte yandan, miras bırakanın sağlığında , gerek 3.kişiden parasını ödeyerek almak suretiyle ve gerekse kendisi tarafından yaptığı bağış niteliğindeki kazandırmaların miras bırakanın ölümünden sonra saklı payların zedelenmiş olduğunun saptanması halinde tenkise tabi tutulacağı kuşkusuzdur. Olaya bu açıdan bakıldığında dava konusu bağış biçiminde temlik edilen 21 nolu parsel ile senetsizden tespit konusu olan 193, 1214, 1215, 196 ve 1216 parseller yönünden 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı, diğer bir deyişle muris muvazaası nedeniyle iptal ve tescile konu olamayacağı ve ancak tenkise tabi tutulabileceği, 14 sayılı parsel açısından ise muvazaa iddiasının irdelenmesi gerekeceği açıktır. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.O halde, öncelikle 14 sayılı parselin muvazaalı temlik edilip edilmediğinin açıklığa kavuşturulması, bunun sonucu olarak terekeye dönüp dönmeyeceğinin gözetilmesi ve ondan sonra belirlenen bu durum itibariyle diğer dava konusu parseller için tenkis hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmeyeceğinin saptanması zorunludur.Bilindiği üzere; Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda gerek muvazaa, gerekse tenkis yönünden araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar ve ilkeler gözardı edilerek, eksik araştırma sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.09.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.