Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9117 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5947 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/12/2009NUMARASI : 2005/292-2009/471Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakan babaanneleri C.K. diğer mirasçılarından malkaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak .. ada 39 parsel sayılı taşınmazın bir kısmını aslında kızı F. B. dolayısıyla da torununa bağışlamak kastıyla davalı torununun eşine satış göstererek bedelsiz pay temlik ettiğini ileri sürüp, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.Davalı, dava konusu taşınmazdan 4.2.1959 ve 4.3.1970 tarihlerinde bedeli karşılığında pay satın aldığını, murisin ihtiyacı nedeniyle taşınmazı sattığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacıların dava açmak için 18 yıldan fazla beklemelerinin Medeni Kanunun 2.maddesi anlamında iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili ve davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.9.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Y.Ç.ile temyiz edilen vekili Avukat H.G. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davacıların dava açmak için 18 yıldan fazla beklemelerinin Medeni Kanunun 2.maddesi anlamında iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı C.K.2289 ada 39 parsel sayılı taşınmazın 300/5462 payının 4.2.1959 tarihli akitle, 1200/5462 payını ise 4.3.1970 tarihli akitle davalıya satış suretiyle temlik ettiği görülmektedir.Davacılar, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere; muvazaa iddiasına dayalı davalar hiçbir hak düşürücü süreye ya da zamanaşımına (3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin uygulanması gereken haller hariç) tabi olmayıp, her zaman açılabilecek davalardandır. Zira, süre ya da zaman geçmekle muvazaalı işlemin geçerli hale gelebilmesine yasal olanak yoktur. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımı ya da hak düşürücü sürenin uygulanma olanağı bulunmadığı, davanın niteliğine göre bu tür iddiaların süreye tabi kılınmaksızın her zaman ileri sürülmesinin olanaklı bulunduğu gözetilmek suretiyle toplanan ve toplanacak deliller değerlendirilerek, işin esası yönünden yukarıda ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Tarafların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 750.00.'şer-TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp, birbirlerine verilmesine, 21.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.