MAHKEMESİ: KANDIRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 12/11/2009NUMARASI: 2008/403-2009/483Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı Ö.T.kendisinden mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 3 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 7 nolu bağımsız bölümünü gerçekte davalılara bağışlamak istediği halde önce aracı olarak kullandığı F.D.isimli şahsa satış göstererek bedelsiz devrettiğini, onun da davalılara temlik ettiğini ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.Davalılar, satışın gerçek olduğunu, murisin sattığı tek taşınmazı dava konusu taşınmaz olmayıp davacı tarafından da aynı şekilde satın alınan taşınmazlar bulunduğunu bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, işlemin danışıklı olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.9.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat İ. K. ile temyiz edilen vekili Avukat M.A. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanı reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın maliki olduğu 40 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu dükkanını 28.11.2000 tarihinde dava dışı F.D. satış suretiyle temlik ettiği, anılan kişinin de 5.11.2001 tarihinde taşınmazı eşit paylarla murisin torunları olan davalılar B. ve L. temlik ettiği görülmektedir.Davacı, anılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; yapılan araştırma ve uygulama sonucu çekişme konusu taşınmazın resmi akitle gösterilen değeri ile o tarihteki gerçek değeri arasında açık nispetsizlik bulunduğu, murisin varlıklı bir insan olup mal satmaya ihtiyacının olmadığı, taşınmazı düşük bedelle temlik etmesinin makul ve zorunlu bir sebebinin tespit edilemediği, murisin dava konusu taşınmaz dışında başka taşınmazının da bulunduğu, miras bırakan ile davacı arasında noterlikçe düzenlenen sözleşmeye göre dava konusu taşınmazın kullanımının davacıya bırakılmış olduğu, tanık beyanlarına göre ise miras bırakanın davacı oğlu ile arasının açık olduğu anlaşılmaktadır.Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde murisin ara malik (F.adında kişi) kullanmak suretiyle çekişme konusu taşınmazı davacı oğlundan kaçırmak amacıyla danışıklı olarak davalılara intikalini sağladığı sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin yanlış takdir ve değerlendirilmesi suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 21.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.