Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9081 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 8684 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : İZMİR 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/11/2008NUMARASI : 2007/119-2008/424Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakan babası M.E.'ın 15 parsel sayılı taşınmazdaki 16 nolu bağımsız bölümü davalı kızına satış suretiyle temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.01.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Y. M. Ö. ile temyiz edilen vekili Avukat Y. K..geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. O halde, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olaya gelince; miras bırakan 1924 doğumlu M.E.'ın 19.9.1993 tarihinde; eşi M.E.'ın ise 9.7.2006 tarihinde öldüğü; mirasçıları olarak davacı oğlu ile davalı kızının kaldığı; miras bırakan M.'in, 14.2.1980 tarihli resmi akitle çekişmeli 15 parsel sayılı taşınmazdaki B blok 16 nolu bağımsız bölümü davalı kızına, A blok 5 nolu bağımsız bölümü ise eşi M.'e satış suretiyle temlik ettiği, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen belgelerden ise, davaya konu olmayan 23 parsel sayılı taşınmazdaki 1/ 4 payı ile 29 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını ise 22.4.1993 tarihinde hibe suretiyle davacı oğluna temlik ettiği kayden sabittir. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda gerekli araştırmanın yapılması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır, taşınmaz mallar ve haklar araştırılarak, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması; böylece, miras bırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapıp yapmadığının, mirasçıdan mal kaçırmak amacının bulunup bulunmadığının, olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yerinin olup olmadığının değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davalının, yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 21.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.